Sigorta Şirketi Uygulamaları, Yargıtay Kararları, Yabancı Ülke Uygulamaları ve Danıştay'ın görüşleri çerçevesinde Kasko ve Alkol konusunu kapsamlı olarak ele almaya çalışacağım.Ayrıca bu konuyla ilgili diğer yazılarıma da aşağıya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ticari Araçlarda Alkol Sorunu
Trafik poliçesinden ödenen hasar sigortalı araç sürücüsü alkollü ise rücu edilebilir mi ?
Kasko Promil Değeri Nedir Kanda Nasıl Azalır ? Kasko Promil Ölçümlerine İtiraz Yolu Var Mı ?
Adli Tıp Açısından Güvenli Sürüş Yeteneği
Kasko ve Trafik Sigortasında başta olmak üzere sigortalı sigorta şirketi hasar ilişkisinde sıkça karşımıza çıkan bu tür sorulara konu hasarların incelenmesi sırasında dikkat edilmesi gereken bir husus vardır.
Bir hadisenin poliçe teminatları kapsamında ödenmesi ya da ödenmemesi salt hukuki bir karar değildir.Aşağıdaki yazıda görüleceği üzere alkole ilişkin hukuk kuralının tüm ayrıntıları ve incelikleri sigortalı / talep sahipleri tarafından bilinemeyeceğinden bir hukuk kuralının her hasarda uygulanıp uygulanmayacağına uzman bir avukatın görüşünü alarak , somut olayı dikkate alarak Yargıtay'ın emsal kararları ve güncel gelişmeler ışığında olayın davaya konu olup olmayacağını düşünerek karar vermek gerekir.
Örneğin alkolden dolayı red etmek ya da rücu şansını denemek incelenmesi gereken bir karardır.Zira kamuoyunda yaygın kanaat ticari araçlarda 0 promilin hususi araçlarda 0.50 promilin üstünde alkollü araç kullanıldığında Kasko hasarının ödenmeyeceği ya da Trafik sigortacısının ödeyip rücu edeceği yönündedir.Aslında bu bilgi bilgi tam olarak doğru değildir dolayısıyla bu yanlış bilgiyi ya da hukuki açıdan doğruyu uygulayıp uygulamamak uzman görüşü ile karar vermeyi gerektirir.
Hukuken doğru olan ise dava aşamasında bilirkişilerce '' güvenli sürüş yeteneğinin kaybolup kaybolmadığının nörolog bilirkişi tarafından tespit edilmesi ve kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelmiş olup olmadığının '' tespit edildikten sonra karar verilmesidir.Başka bir ifadeyle Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesine göre, alkollü içki alınmış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç kullanması yasaklanmıştır.İlgili yönetmelik güvenli sürüş yeteneğini ticari araçlar için 0 promilin, hususi araçlar için 0.50 promilin üstü olarak belirlese de YARGITAY Kanun karşısında üstünlüğü / geçerliliği bulunmayan yönetmeliğin öngördüğü oranların değil her olayda kanunun aradığı '' Orana bakılmaksızın güvenli sürüş yeteneğinin kaybolup kaybolmadığının tespitini '' aramaktadır.
İlgili mevzuatı incelersek :
Trafik Sigortası açısından genel şartlarda öngörülen rücuya olanak veren hüküm :
d) Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay, yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa,
Kasko Sigortası açısından gelen şartlarda öngörülen hadiseyi teminat dışı bırakmaya olanak veren eski ve yeni hüküm :
01.04.2013 tarihinden önceki hüküm
5.5. Taşıtın, uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafık Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,
01.04.2013 tarihinden itibaren yürürlüğe giren hüküm ;
5.5.Aracın, uyuşturucu madde veya Karayolları Trafik Yönetmeliğinde belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,
Poliçe genel şartlarında atıf yapılan mevzuat :
Karayolları Trafik Kanunu
Madde 48 - Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmeleri yasaktır.
Söz konusu kanuna istinaden hazırlanan Yönetmelik hükmü :
Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler İle Alkollü İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı
Madde 97- Uyuşturucu, uyutucu ve keyif verici gibi özelliklere sahip doğal ve sentetik psikotrop maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.
Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı;
1) Taksi veya dolmuş otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücüler ile resmi araç sürücüleri alkollü içki kullanmış olarak bu araçları süremezler.
2) Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kanlarındaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanlar araç kullanamazlar.
Yargıtay ise kararlarında genel olarak Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesine göre, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç kullanması yasaklanmıştır.İlgili yönetmelik güvenli sürüş yeteneğini ticari araçlar için 0 promilin, hususi araçlar için 0.50 promilin üstü olarak belirlese de yönetmeliğin öngördüğü oranların değil her olayda kanunun aradığı '' Orana bakılmaksızın güvenli sürüş yeteneğinin kaybolup kaybolmadığının tespiti '' ni aramaktadır.Kanunda ticari hususi ayrımı aracın cinsine göre değil kazanç sağlama gayesine göre yapılmış alkole ilişkin 0.50 promilde ticari araç kavramı kullanılmamış yük taşımak için kullanılan belirli cinsteki araçlara 0.50 promil uygulanamayacağı belirtilmiş ise de Yargıtay ticari-hususi ayrımı yapmadan güvenli sürüş yeteneğinin kaybolup kaybolmadığına yani kazanın salt alkolün tesiri ile gerçekleşip gerçekleşmediğine - illiyet bağına bakılması gerektiğini belirtmiştir.
Olaya genel şartlar açısından bakar isek zaten Trafik Sigortası Genel Şartlarında kanuna ve kanunda belirtilen güvenli sürüş yeteneğini kıstasına atıf yapılmış Kasko Sigortası Genel Şartlarında ise açık olmamakla birlikte yönetmeliğe atıf yapılmış ama nereye atıf yapılırsa yapılsın YARGITAY kanuna aykırı yönetmelik olamayacağından bahisle '' güvenli sürüş '' kavramından yola çıkılarak karar verilmesini belirlemektedir.
Peki değişen genel şartlardan sonra Yargıtay uygulaması ne olacaktır ? Bunu da 01.04.2013 tarihinden itibaren yürürlüğe giren genel şartların yeni hükmüne göre Yargıtay önüne gelen dosyalarda nasıl yorumlayacak zaman içinde göreceğiz
Mevcut Uygulamaya İlişkin Hukuk Genel Kurulu Kararı
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004/11-217 K. 2004/212 T. 7.4.2004 '' 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 48.maddesi;alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.Karayolları Trafik Yönetmeliğinin "Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı" başlıklı 97.maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan "b-2" bendinde "Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı" kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5.maddesinde "Teminat dışı kalan zararlar" kenar başlığı altında; taşıtın Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların, kasko poliçe teminatı dışında olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte;Kasko Sigorta Poliçesi Genel Şartlarının A.5.5.maddesinin dayanağını teşkil eden Karayolları Trafik Kanununun 48.maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97.maddesinde yukarıda anılan yasa hükmün tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasa da yer alan hükmü dikkate almadan salt; ( mücerret ) 0.50 promil üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin, yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibarıyla sürücünün salt ( münhasıran ) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması, tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının kanıt yükü TTK.nun 1281 maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. ( Bkz.YHGK. 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840 sayılı ilamı, 19.4.2000 gün ve 2000/11-806-801 sayılı ilamı, 15.4.1998 gün ve 1998/11-258-273 sayılı ilamı, 15.4.1998 gün ve 1998/11-258-73 sayılı ilamı, Y.11.HD.nin 23.2.2004 gün ve 2004/7094-1654 sayılı ilamı ) Somut olayda dosya kapsamına göre, davacının seyir ettiği yönde yol kenarına park etmiş Gülbu Mızrak yönetimindeki 06 YRE 34 plakalı aracın, bulunduğu yerden çıkmak için geri geri manevra yaptığı sırada, davacının yönetimindeki 06 GRK 06 plakalı aracın sağ ön tarafı ile 06 YRE 34 plakalı aracın sol arka tarafına çarptığı, bu çarpmadan sonra davacının aniden sola direksiyon kırdığı, bu arada davacının, arkasından gelmekte olan dava dışı 06 FB 744 plakalı aracın sağ ön kısmına, aracının sol arka kısmı ile çarptığı ve arkadaki aracın çarpmanın etkisi ile yolun soluna karşı şeride doğru savrulduğu ve karşı yönden gelmekte olan dava dışı 06 F 2462 plakalı araçla çarpıştığı anlaşılmaktadır.
Alınan uzman bilirkişi raporuna göre, bu olayda iki yönden hareket halinde bulunan trafiği kontrol etmeden tedbirsiz ve dikkatsiz bir biçimde yola çıkış yapmak isteyen 06 YRE 34 plakalı araç sürücüsü Gülbu Mızrak 6/8 oranında asli kusurlu bulunduğu, davacının ise akan trafiği kontrol edip kaza anında etkin fren önlemine başvurmadığı için 2/8 oranında kusurlu bulunduğu belirtilmiştir.
Kaza sırasında davacının 1.31 oranında alkollü olduğu bilirkişi raporu ile saptanmıştır. Bununla birlikte yukarıda açıklanan ilkeye göre, sürücünün alkollü olması, yalnız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez.Oluşan hasarın salt alkolün etkisi altında oluşup oluşmadığının saptanması gerekir.
Her ne kadar, içerisinde nörolog, hukukçu ve trafik uzmanından oluşan bilirkişi kurulu raporunda davacının aldığı alkol oranından yola çıkılarak kazanın, davacının salt alkolün etkisi altında kalması dolayısıyla ortaya çıktığı varsayımına dayandırılmışsa da, bu tespit olayın yukarıda özetlenen oluşumu ve dosya kapsamı ile bağdaşmamaktadır. Alkollü olmayan bir sürücü de kaza anında etkin fren tedbirine başvurmayıp, söz konusu kazaya neden olabilir. Kaldı ki, davacı olayda 2/8 oranında kusurlu olup, asli kusurlu ( 6/8 ) 06 YRE 34 plakalı araç sürücüsü Gülbu Mızrak'tır.Yukarıda da değinildiği gibi kaza, salt ( tek başına ) davacının alkollü olmasının etkisiyle meydana gelmemiştir.Olayda bu etmenden çok, yola çıkarken gerekli güvenlik tedbirlerini almayan ve özensiz davranan asli kusurlu Gülbu Mızrak'ın davranışı rol oynamıştır.
Hal böyle olunca, varsayıma dayalı ve uygun nedensellik bağı bulunmayan Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarına aykırı bilirkişi raporundaki görüşlere itibar edilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır...''
Kasko İçkiliyken Kandan Alınan Alkol Yanlış mıdır ? Ülkemizde Yargıtay Kararları ışığında alkollü kazalar dolayısıyla Kasko Sigortası Tazminatı öder mi ?
Peki Alkol Oranı Kaç Promilse Güvenli Sürüş Yeteneği Kaybolur ?
Bazı örnekleri aşağıda verilen ülkemizdeki ve dünyadaki bilimsel çalışmaların incelenmesi sonucunda alkolün güvenli sürüş yeteneğini; yaşa, cinsiyete, içilen içkinin alkol oranı, kullanılan ilaçlar vb. bir sürü faktör ile kişiden kişiye değişmekle beraber 0.30 promil düzeyinden itibaren olumsuz etkilemektedir. Aşağıda dünya ülkelerinin uygulamalarından da örnekler verilmiştir.Genel olarak ülkeler 0 ile 0.8 promil arasına kültürel durumlarına göre tolerans göstermektedir.
Alkollü araç kullanmak ile sadece ticaret / sigorta hukuku değil kamu açısından Türk ceza yasası kapsamında da değerlendirmesi yapılmakta ve şüpheden sanık yararlanır illkesinin de gereği daha fazla tolerans gösterilerek alkollü araç kullanmanın güvenli sürüş yeteneği sınırı (kim olursa olsun etkilenecek düzey) 1.00 promil (g/l), kabul edilmektedir
Sigortayı ilgilendiren bir olayda ne yapılmalıdır ?
Etkilenmenin başladığı 0.30 promil ile kesinlik sınırı olan 1.00 promil arasında kan alkol düzeyi bulunan sürücüler için hekim muayenesine ve testlere göre kazanın oluş şekli ile beraber uzman bir avukatı incelemesi sonrasında güvenli sürüş yeteneklerinin bozulup bozulmadığı araştırılmalı, tazminat dava kararına bundan sonra karar verilmelidir.
0.30 promillik ön kabülün altında olmasına rağmen diğer belirtiler ile ölçüm cihazlarındaki kalibrasyon hatası düşünülerek bir kişinin yine de , alkol etkisinde olduğu düşünülüyor ise tanık ifadesi ve mutlaka hekim muayenesinin olmasında fayda vardır.
Bu tür hadiselerde en doğru cevap uzman bir avukatın kazayı incelemesi sonrasında verilebilir genel bir yorum mahkemede konu nörolog bilirkişiye gideceği için yanıltıcı sonuçlar verebilir.
Peki yabancı ülkelerde durum nasıl ?
Almanya uygulamasıda aynen ülkemizde olduğu gibi '' Güvenli Sürüş Yeteneğinin Kaybı ''kıstasına göre hareket ediyor.Almanya'da konuya bilimsel olarak eğildiklerinde nefes ile olan ölçümün doğru olup olmadığı tartışıldığından ceza yargısı açısından geçerli kabul edilmemesi kandaki alkol testinde sonuç 1,1 promil üstünde ise“araç kullanma yeteneğinin mutlak olarakkaybedilmiş olduğunun kabul edileceği belirtilmektedir. Buradan çıkan sonuç kanda yapılan ölçüm ile 1.1 promil üzeri bir değer elde edilmişse ve kazanın meydana gelmesinde alkollü araç sürücüsü asli kusurlu ise kazanın alkolün etkisinde meydana geldiği Almanya uygulamasına atıf yaparak rahatlıkla söylenebilmektedir bu hususta Yargıtay 2. Ceza Dairesi Üyesi Doç. Dr. Ali Rıza Çınar'ın Nisan 2008 de Terazi Hukuk dergisine yaptığı çeviri ile aşağıdaki makaleyi kaynak olarak veriyorum.
Ceza Muhakemesi Hukukunda
Kanda ve Nefeste Alkol Yoğunluğunun Belirlenmesi
(Blut- und Atemalkoholkonzertration)
Prof. Dr. Feridun Yenisey, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Hocam Prof. Dr. Öztekin Tosun, “hukuka aykırı deliller” teorisinin kurucularındandır. Kandaki alkol yoğunluğunun belirlenmesi konusundaki hukuk kuralları, “hukuka aykırı deliller” içinde önemli bir yer işgal ettiği için, Doç. Dr. Yener Ünver’in yayına hazırladığı bu Armağanda, “Kanda ve Nefeste Alkol Yoğunluğunun Belirlenmesi” konusunu seçtim.
Hocam için hazırlanan bu Armağanda küçük bir katkıda bulunmaktan dolayı, mutluluk duyuyorum.
1. Danıştay’ın 12 Ocak 2005 tarihli kararı: Danıştay Sekizinci Dairesi, 12.1.2005 tarih ve E. 2004/3669, K. 2005/96 sayılı kararı ile, alkolmetre cihazı ile yapılan ölçüme sürücünün itirazı halinde, kan örneği alınarak tetkik yapılmasını ve bunun sonucunun esas alınması gerektiğine hükmetmiştir (Yargı Dünyası, Sayı 118, Ekim 2005, sh. 209 -212).
Danıştay’ın kararı 21. 10. 2003 tarihinde saat 2.30 da yapılan trafik denetiminde, davacının alkolmetre cihazı ile 2,30 promil alkollü olarak araç kullandığının tespit edilmesi olayına dayanmaktadır.
Davacı alkol ölçümüne itiraz etmiş, bunun üzerine Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığınca, saat 4.00’da alınan kan örneği üzerinde yapılan analiz sonucunda, 0,25 promil alkollü olduğu belirlenmiştir.
Bunun üzerine, alkollü araç kullanma sebebi ile uygulanan müeyyidenin iptali istemiyle dava açılmıştır. Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığının 6. 7. 2001 gün ve 1262 sayılı yazısında, “alkollü araç kullanan sürücülerin kandaki alkol düzeyinin olaydan 2 ila 3,5 saat sonra ölçülmesi halinde, bilimsel olarak saatte 10-22 mg düzeyinde düşebileceği” belirtilmiştir. Ankara 6. İdare Mahkemesi, davacıdan 1 saat 30 dakika sonra alınan kan örneğindeki alkol miktarına, yukarıda aktarılan oranın azamisi uygulandığında dahi, davacının kanındaki alkol oranının olay saatinde 0,58 promile ulaşabileceğini gözönünde bulundurararak, işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 25. 3. 2004 gün ve E. 2003/2042, K. 2004/385 sayılı kararını vermiştir.
Bu karara karşı, Adli Tıp Kurumunda yapılan kan tahlili sonucunda, kandaki alkol oranının 0,25 promil çıktığı, bu nedenle işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülerek, 2577 sayılı Kanununun 49 ncu maddesi uyarınca Danıştay’ca temyizen incelenerek, bozulması istenmiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi, ehliyetin altı ay süre ile geri alınması 265.300.000 Lira para cezası ile cezasına ilişkin işlemin iptali istemi ile açılan davada; saat 2.30’da yapılan kontrolde 2,30 promil alkollü olduğu gözlenen davacının itirazı üzerine saat 4.00 de verilen raporda kandaki alkol düzeyinin 0,25 promil olduğu ve bunun da Kara Yolları Trafik Yönetmeliğinde öngörülen sınırın altında olması sebebiyle, dava konusu işlemin iptali gerektiği düşüncesini ifade etmiştir.
Danıştay Savcısı ise, 2577 sayılı Kanunun 49 ncu maddesinin 1 nci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ve temyiz edilen mahkeme kararının onanması düşüncesini beyan etmiştir.
Konuyu inceleyerek hüküm veren Danıştay 8 nci Dairesi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 nci maddesinin 5 nci fıkrasındaki, uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle “güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin”, karayollarında araç sürmelerini yasaklayan hükme dayanmıştır.
Kanun, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile, alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacı ile, trafik zabıtasınca “teknik cihazlar” kullanılmasına izin vermektedir. Kandaki alkolün yoğunluğunu tespit etmek üzere, uygulanacak usul ve muayene şartlarının ise Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak Yönetmelikte düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Sözü geçen Yönetmelik, 17. 7. 1997 gün ve 23053 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97 nci maddesi olarak yansımıştır. Buna göre, uyuşturucu, uyuşturucu ve keyif verici gibi özelliklere sahip doğal ve sentetik psikotrop maddeleri almış olanlar ve alkollü içki almış olması nedeniyle “güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş” kişilerin, karayollarında araç sürmeleri yasaklanmıştır.
Taksi veya dolmuş, otomobil, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla, kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücülerle, resmi araç sürücülerinin alkollü içki almış olarak bu araçları sürmeleri tamamen yasaklanmıştır.
Diğer araç sürücüleri bakımından ise, alkollü içki almış olarak araç kullanma limiti Yönetmelikte gösterilmiştir: diğer araçların sürücülerinin kanındaki alkol miktarının 0,5 promilin üstüne çıkmaması gerekmektedir.
Alkollü içki almış olan sürücülerin kanlarındaki alkol miktarının cihazla ölçüleceği, cihazla yapılan tespite sürücünün itiraz etmesi halinde, kanındaki alkol miktarının belirlenmesi için, bu konuda eğitilmiş ve kan almaya yetkili kılınmış personel tarafından kanı alınarak, tahlil için polis kriminal labaratuvarına gönderileceği, polis kriminal labaratuvarlarında tahlilil mümkün olmaması halinde, sürücü kanındaki alkol miktarınnı tespiti için Adli Tıp Merkezlerine ve Sağlık Bakanlığına bağllı tahlil yapılabilecek teknik ve tıbbi imkanlara sahip olan en yakın sağlık kuruluşlarına gönderileceği düzenlenmiştir. Yönetmeliğe göre, kandaki alkol miktarının teknik cihazla ve kan alınarak labaratuvarda tespit imkanlarının bulunmadığı hallerde, alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücülerin en yakın sağlık kuruluşuna sevk edilerek, bu kurum hekimi tarafından rutin alkol muayenesinden geçirileceği belirtilmiştir.
Kan örneği alınmasını düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu, “özel kanunlardaki alkol muayenesine ve kan örneği alınmasına ilişkin hükümleri saklı tuttuğu” için (CMK “2005.5353” 75/7), karayollarındaki trafik denetimlerinde bedendeki alkolün yoğunluğunun nefes ve kan örneği alınarak denetlenmesi mümkündür.
Danıştay 8 nci Dairesi, yasal durumu yukarıdaki gibi açıkladıktan sonra, bedendeki alkol miktarına ilişkin bir değerlendirme yapılırken, “kandaki alkol oranının esas alınması gerektiği sonucuna varmıştır. Kişinin alkollü olduğunun trafik kontrolü sırasında nefesinden alınan örnek üzerinden ölçüm cihazı ile tespit edildikten sonra, itiraz üzerine yapılan tahlile kadar geçen sürede kandaki alkol oranının azalmasının doğal olduğu, ancak olayda olduğu gibi 1,5 saatlik bir süre içerisinde kandaki alkol oranının 2,30 promilden 0,25 promile düşmesinin olanaklı görülmediği vurgulanmaktadır. Danıştay kan örneği üzerinde yapılan tespitte, alkol oranının yönetmelikte öngörülen sınırın altında kaldığı gerekçesi ile davacı aleyhine tespit edilen işlemi “hukuka uyarlı” görmeyerek Ankara 6 ncı İdare Mahkemesinin kararına ve dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere bu mahkemeye gönderilmesine 12.1.2005 gününde oy birliği ile karar vermiştir.
Danıştay’ın, “nefesten alınan örnek üzerinde aletle yapılan ölçümün hatalı netice verebileceği” tespitine dayanan bu kararı vesilesi ile, beden muayenesi (aşağıda 3) ve bedendeki alkol yoğunluğunun kan örneği alınarak (aşağıda 3) veya aleti üfletmek yöntemi ile, nefesten tespit edilmesi (aşağıda 4) konusunu incelemek ve bazı sonuçları vurgulamak (aşağıda 6) istiyoruz.
2. Bedendeki alkol yoğunluğunun Ceza Hukuku yönünden önem arzettiği haller: Suç ve kabahatlerde, olay anında kandaki alkol yoğunluğunun sıhhatli bir şekilde ölçülmesi, adil bir yargılama açısından, büyük önem taşır. Alman Hukukunda bu konuda yürürlüğe konmuş olan bir talimatname vardır (Der Gemeinsame Erlass über die Feststellung von Alkohol im Blut bei Straftaten und Ordnungswidrigkeiten der Bundesländer; sh. 143).
Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle “emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde” olmasına rağmen araç kullanan kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır (YTCK 179/3). Yeni Ceza Kanunu, trafik güvenliğini “taksirle” tehlikeye sokmayı da suç haline getirmiştir (YTCK 180). Sarhoşluk (KK 35) ve Karayolları Trafik Kanunundaki alkollü araç kullanma suçu diğer örneklerdir. Alman Ceza Hukuku da benzer suçlar içermektedir (StGB 316, StVG 24a).
Bir kişinin yukarıda belirtilen suç veya kabahatlerden birini işlediği konusunda makul şüphe bulunduğu izlenimini veren bir hal (CMK 160) varsa, şüpheliden kan örneği alınabilir. Ceza Muhakemesi Kanunu özel kanunlardaki alkol muayenesine ve kan örneği alınmasına ilişkin hükümleri saklı tutmuştur (CMK 75/7). Bu hükümlere dayanılarak alınan kan örneği, sadece yetki veren kanun kapsamındaki suçun belirlenmesi için hukuka uygunluk sebebi oluşturur. Başka suçlara ilişkin delil elde etmek gerekiyorsa, bu konuda hakimden ayrıca karar alınması gereklidir (OLG Köln NStZ 1986, 234).
3. Beden muayenesi: Beden muayenesi, şüphelinin vücudunu, yapılacak olan “keşifin objesi” olarak ele alır. İnsan bedeninden delil elde etme, “keşiftir” (CMK 83). Beden muayenesi dışında, beden kullanılarak delil elde etme, “yer gösterme” (CMK 85), “yüzleştirme” (CMK 52/2), “gözlem altına alınma” (CMK 74) ve Kanunda düzenlenmiş olmamasına rağmen yapılan, “teşhis” işlemlerinde söz konusu olur.
Ceza Muhakemesi Kanunun 75 inci maddesindeki bu düzenleme, Anayasa teminatı altında olan “vücut dokunulmazlığına” (Any. 17), Devletin müdahale etmesine olanak sağlamaktadır. Beden muayenesi, “muayene” (Untersuchung) ve “müdahale” (körperliche Eingriff) şeklinde olur. Müdahale, kan örneği alma ve diğer tıbbi operasyonların yapılması şeklinde gerçekleşir. Ağır müdahaleler ve zorla muayene etme söz konusu olduğunda, Alman Hukukunda olduğu gibi, “ikinci bir hakim kararı” alınması yerinde olur.
Böyle bir müdahale, “ölçülülük ilkesi” doğrultusunda, “somut olaydaki” şüphenin kuvvet derecesine bağlı olarak kabul edilmiştir (BverfGE 27, 211 = NJW 1970, 505). Beden muayenesi yapılabilmesi için, şüphenin belirli bir kişi üzerinde yoğunlaşmış olması şart değildir. Olayla somut bir bağlantıları bulunduğu sürece, potansiyel şüpheli olabilecek bir çok kişi üzerinde beden muayenesi yapılabilmesi mümkündür (BverfG NJW 1996, 3072; Benfer NStZ 1997, 397).
Beden muayenesinin amacı, “bir suça ilişkin delil elde etmektir” (CMK 75/1).
Daha önceden bu hukuk statüsüne girmemiş kişiler bakımından, “şüpheli” sıfatı ilk defa beden muayenesinin yapılması ile ortaya çıkabilir. Mesela bir trafik sucu işlediğinden şüphelenilen kişiden kan örneği alınmasına karar verilmesi, o kişiyi “şüpheli” hukuk durumuna getirir. Hükümlü bakımından da, infaz kurumunda gözlem ve sınıflandırma yapılırken (CİGK 23) beden muayenesi uygulanacaktır (BverfG NStZ 1993, 482).
Kan örneği alınabilmesi için, hakimin karar vermesi gerekir (CMK 75/1). Bedeni mauyene edilecek olan ilgilinin rızası varsa, hakimden karar alınmasına, bizce gerek olmamalıdır. Mağdurun beden muayenesinde rızadan açıkça söz eden Kanun (CMK 76/2), şüphelinin “rızasından” açıkça bahsetmemiştir. Ancak, Beden Muayenesi Yönetmeliğine göre, şüphelinin aydınlatılmış iradesi ile, muayeneye rıza göstermesi durumunda, hakim kararına gerek kalmaz (BedenMuayenesiY 18). Beden muayenesine veya kan örneği alınmasına verilen rızanın, “ahlaka” aykırı olmaması ve sağlığa zarar verme tehlikesinin bulunmaması (CMK 75/2) gerekir. Ağır iç beden muayenesi tedbirleri (schwerwiegende Eingriffe) açısından rıza geçerli olmamalı, sadece hakim kararı ile yapılabilmelidir. Rızanın hukuken geçerli olabilmesi için, serbest irade ile, açıkça ve önceden yapılan aydınlatmadan sonra verilmiş olması şarttır: şüpheli rıza vermeme hakkı bulunduğunu biliyor olmalıdır (BGH NWJ 1964, 1172; Eisenberg Beweisrecht Rn. 1626).
Hukuka uygun bir hakim kararı varsa, şüpheli yapılacak olan muayeneye katlanma mecburiyetindedir. Muayene katlanma mecburiyeti, “aktif olarak yardım etmek” mecburiyetini içermez.
Bedenden alınan örnekler, sadece o olay için verilen karar doğrultusunda ve sadece o olayın ispat edilmesi için kullanılabilir (hususilik kuralı !). Başka bir suçun ispatı için kullanılması gerekiyorsa, yeni bir hakim kararı alınmalıdır.
4. Kan örneğinin alınması ve incelenmesi: a) Kan örneği alınmasının yöntemi: Hakimin verdiği hukuka uygun bir “kan örneği alınması kararı” varsa, bu kararın yerine getirilmesi gerekir. İlgilinin rıza ile kan örneği vermediği durumlarda, zor kullanılması yolu ile, kararın yerine getirilmesi söz konusu olacaktır. Zor kullanma yetkisinin hukuki dayanağı, CMK 75/1 (StPO 81a) maddedir. Alman Hukuku, bu alanda Polis Kanunlarından doğan (bizde PVSK Ek m. 6) zor kullanma yetkisinin uygulanamayacağı görüşündedir (OLG Dresden NJW 2001, 3643).
Kan örneği almak, diğer beden “müdahalelerine” oranla, daha az tehlikeli ve daha az önemli bir yöntemdir (OLG Köln NStZ 1986, 234). Hakim kan örneği alınmasına karar verirken, alınan kanda aranması gereken (verfahrenserhebliche Tatsachen), incelemeyi yapacak olan uzmana verilen talimatı da içermelidir.
Bu talimat, genellikle, olay sırasında kandaki alkol mikdarının belirlenmesi ve o anda failin kusur ehliyetine sahip bulunup bulunmadığının tesbitine yönelik olur.
Olay yerinden toplanmış olan örneklerle mukayese (Spurenmaterialvergleich) etmek amacı ile, analiz yapılması da mümkündür (Analyze nichtcodierender DNA-Teile) (BGH 37, 158 = NJW 1990, 2944; BverfG 1996, 771; 1996, 3071).
Yaralanan şüpheliden, onu ameliyata hazırlamak amacı ile, hastanede alınmış bulunan kan örneği de, CMK 75/1 uyarınca verilmiş bir hakim kararı olamamasına rağmen, olay anında kandaki alkol mikdarının tesbiti amacı ile kullanılabilir; ancak, hakimin kan örneği alma kararı vermesi, o somut olay açısından, hukuken olanaklı olmalıdır (OLG Celle NStZ 1989, 385; OLG Saarbrücken NJW 1994, 810).
b) Kandaki alkol yoğunluğunu ölçme usulü: i) Şüphelinin çağırılması: Kandaki alkol yoğunluğunun, “kan örneği alınarak” ölçülmesi için, şüphelinin C. savcısı tarafından çağırılması gerekir. Türk Hukukunda kolluğun, C. Savcılığı tarafından emir verilmeden, kendiliğinden adli işlem yapma yetkisi yoktur. Şüpheli gelmediği takdirde, C. Savcısının hakimden zorla getirme kararı istemesi gerekir. Alman Hukuku ise, Savcıya “zorla getirme emri” (Vorführungsverfügung) verme yetkisini tanımıştır. Kolluk bu emri yerine getirirken zor kullanma yetkisine de sahiptir (OLG Köln NStZ 1986, 234).
ii) Yakalama: Kandaki alkol yoğunluğunun tesbit edilmesi kararı verilmesi sırasında, CMK 90 ıncı maddede öngörülen yakalama koşulları gerçekleşmiş olmasa dahi, şüphelinin “durdurulması” mümkündür. Bir nevi “yakalamaya” benzeyen bir aşama olan “durdurma” yetkisi, ölçümün yapılacağı yere kadar götürecek olan aracın gelmesine; olay yerinden ölçümü yapacak olan tabip veya sağlık mesleği mensubuna götürecek ve ölçümün yapılmasına kadar geçecek süre için geçerlidir.
iii) Kan örneği alınması: Kan örneği alınırken, şüphelinin tutulması veya bağlanması mümkündür (Meyer-Gossner Rn. 29). Türk Hukukunda kan örneği alma yetkisi tabip veya sağlık mesleği mensuplarına verilmiştir. Alman Hukuku ise, bu yetkiyi sadece tabip’e (Arzt) vermiş, hemşireye dahi vermemiştir.
c) Dokunulmazlıklar: Alman Hukuku, dokunulmazlığı bulunan milletvekilleri hakkında, suç üstü durumlarında Meclisin kararı olmadan kan örneği alınmasına izin verir (OLG Bremen NJW 1966, 743; OLG Oldenburg NJW 1966, 1764). Kan örneği alınması amacı ile, bir şüphelinin tabibe götürülmesi, RiStBV 191/3c anlamında “özgürlük kısıtlaması” değildir. Buna karşılık, ülkedışılık ayrıcalığından yararlanan elçiler (GVG 18, 20) hakkında StPO 81a’nın uygulanamıyacağı, fakat konsolosluk memurları hakkında (GVG 19) uygulanabileceği belirtilmektedir (KK-Pelchen Rn. 12).
5. Nefesteki alkol yoğunluğunun ölçülmesi: a) Nefesteki alkol yoğunluğunu (Atemalkoholkonzentration) ölçen aletin özellikleri: Ölçümde kullanılan aletin, yapı tarzı itibariyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması amacı ile, “kullanılmasına resmen izin verilmiş bir cihaz” olması gerekir.
Alet bakımından aranan ikinci koşul, düzenli olarak periyodik denetimlerinin yapılmış olmasıdır.
Üçüncü koşul ise, ölçüm sırasında uyulması gereken prosedüre uygun hareket edilmiş olmasıdır (BGH NJW 2001, 1952).
StVG 24a uyarınca verilen bir mahkumiyet kararında, ortalama değerin (Mittelwert) yanısıra, kararda dayanılan kandaki alkol yoğunluğuna ilişkin somut bulguların (Einzelwerte der Atemalkoholkonzentration) tek tek açıklanması gerekir (BayObLG NJW 2001, 3138).
b) Nefesteki alkol yoğunluğunun tespit edilmesinin usulü: Ciğerde, nefesle alınan hava ile, kılcal damarlardaki kan karşılaşır ve nefes verme sırasında kandaki alkolün bir kısmı nefesle verilecek olan havaya geçer. Bununla birlikte, nefesteki alkolün yoğunluğu “zamana bağlı” (zeitabhängig) olduğu için, kılcal damarlarda bulunan kandaki alkolün yoğunluğunu, aynen yansıtmaz.
Alkolün en son içildiği andan (Trinkende) iki saat sonrası ile, beş saat sonrası arasında yaklaşık 1:2100 oranında bir sapma olmaktadır. Bu nedenle, kandaki alkol yoğunluğunun, nefesteki alkol yoğunluğuna bakılarak, “tam doğru” bir şekilde hesaplanması güçtür.
Doğruya yakın bir ölçme yapılabilmesi için, nefes örneğinin en son içme anından sonra, en az yirmi dakika geçtikten sonra alınması gerekir. Ağızda veya dişler arasında kalmış bulunan alkol de (Mundrestalkohol) ölçümü etkileyeceği için, değerlerin yüksek çıkması kaçınılmazdır. Alkol içildikten sonraki birinci saat içinde yapılan ölçümlerde, nefesteki alkol miktarı, kandakine nazaran daha yüksek çıkar. Adli açıdan ceza muhakemesine delil olabilecek bir ölçmenin 10 dakika kadar izleme süresinden sonra tekrarlanması gerekmektedir.
Yaklaşık 1995 yılına kadar kullanılmış olan üfleme yöntemi ile çalışan aletler (Alcotest-Pusteröhrchen) kaldırılmış, yanıcı hücreler prensibine göre çalışan ölçüm aletleri kullanılmıştır. Bu aletler, dijital bir gösterge yöntemi ile, miligram/litre değerinde nefesteki alkol miktarını gösterdiği gibi, bu değeri farazi bir şekilde miligram/gram promille değerler içerisinde kandaki alkol yoğunluğu biçiminde de göstermekte idi. Bununla birlikte, bu cihazın ölçüm hassasiyeti de ceza muhakemesi hukuku açısından delil olarak kabul edilebilecek belge niteliğindeki ölçüm için yeterli görülmemiştir.
Kızıl ötesi ışınlarla çalışan ilk ölçüm aletlerinin imal edilmesi üzerine “Siemens Alcomat, Dräger 7010”, en azından idari kabahatler açısından pahalı kan ölçümleri yerine bunun nefesteki alkol miktarının ölçülmesi tercih edildi. Geliştirilen aletler iki ayrı yöntemle tesbit edilen ve iki defa nefes örneği alınmayı gerektiren bir ölçme tekniği geliştirdi. Önce kızıl ötesi yöntemle, daha sonra da yanan hücreler yöntemi ile çalışan ölçme aleti olan “Dräger Alcotest 7110 Evidential MK3” Almanya’da, yapı tarzı itibariyle resmi makamlar tarafından “Physikalisch-Technischen Bundesanstalt” onaylanmıştır.
Alman Federal Meclisi, 14 Kasım 1997 tarihinde nefesteki alkolün ölçülmesi bakımından da 0,5 promil sınırını kabul etti. 1. 5. 1998 tarihinde yürürlüğe giren kanuna göre, ilgili nefesteki kan yoğunluğunun ölçülmesine rıza gösterdiği durumlarda ve ölçülen değer, 1,1 promilin altında ise (relativen Fahruntüchtigkeit) bulunuyorsa (StVG 24a), kandaki alkol yoğunluğunun tespit edilmesinden sarfınazar edilebilmektedir. İlgili nefesteki alkol yoğunluğunun tespitine rıza göstermediği durumlarda, kan örneği alınması mecburidir. Bununla birlikte, kandaki alkol yoğunluğu ile nefesteki alkol yoğunluğu “bire bir örtüşmediği” için, nefesteki alkol yoğunluğunun değerlerinin özel olarak tanımlanması ihtiyacı doğmuştur. Hava litre ile ölçüldüğü için (miligram/litre) olarak ifade edilmiştir. Kandaki ölçüm ise, gram ile yapılmaktadır (miligram/gram). Alman kanunkoyucusu kandaki 0,5 promil (=mg/g) değerini nefes bakımından 0,25 mg/l olarak belirlemiştir. Ceza muhakemesi hukukunda delil olarak kullanıbilecek bir ölçümün, “delil üretebilen bir ölçüm aleti (mesela Dräger 7110 Evidential marka alet) ile yapılmış olması gerekmektedir. Bu alet iki farklı yöntem kullanılarak (kızılötesi ve yanıcı hücreler yöntemi) arka arkaya iki ayrı ölçümü değerlendirmektedir. Ekip araçlarında bulunan küçük el ölçüm aletleri (Dräger 7410) tarafından tespit edilen değerler delil olarak kullanılmaya elverişli, sağlıklı sonuçlar vermemektedir. Bununla birlikte bu el ölçüm aletlerinin şüpheyi ortaya çıkartan bir dedektör gibi kullanılması mümkündür. Ancak ölçüm değerleri mahkemede delil olarak kullanılamaz.
Kabahatler alanında, nefesten alkol yoğunluğunun belirlenmesi suretiyle elde edilmiş ölçümün delil olarak kullanılması mümkün ise de, suç teşkil eden fiillerin cezalandırılması açısından vücuttaki alkol suç unsuru ise, şüpheye yöntemlerin kullanılması mümkün değildir (in dubio pro reo). Bu nedenle Ceza Kanununda suç olarak belirlenen fiiller bakımından sadece kan örneği üzerinden yapılan ölçümler delil olarak kullanılabilir, nefesteki alkolün belirlenmesi yöntemi ile cezalandırılma yoluna gidilmesi kabul edilemez. Alman hukukunda bu konu henüz tartışılmaktadır. Nisan 2002’de Meinz’da toplanan bir sempozyumda, nefesteki alkolün trafik suçlarında delil olarak kullanılmasının henüz yeterince sağlam delil olmamasına dayanılarak reddine karar verilmiştir (Deutsche Anwaltshotline; http://www.blutalkohol-homepage.de).
c) BGH’nın 3. 4. 2001 tarihli kararı: Bundesgerichtshof, 3 Nisan 2001 tarih ve 4 StR 507/00 numaralı kararı ile, nefesteki alkol yoğunluğunun belirlenmesi konusunda aşağıdaki görüşleri belirtmiştir.
Bottrop Asliye Mahkemesi, ilgiliyi taksirle işlediği (vücuttaki alkolün nefeste alkol yoğunluğu 0,25 mg/l kadar olduğu halde araç kullanma) kabahati dolayısıyla, StVG 24a/fıkra1, Nr. 2 ve fıkra 2’in 31 Mart 2001 tarihine kadar yürürlükte bulunan hükümleri gereğince, 200 DM para yaptırımına (Geldbusse) mahkum etmiştir.
Trafik kontrolu sırasında, iki dakika ara ile yapılan nefes kontrollerinde 0,42 ve 0,41 mg/l alkol yoğunluğu değeri ölçülmüş, alet bu iki değeri “ortalama 0,42 mg/l olarak sonuçlandırmıştır.
Asliye Mahkemesi, aradaki farkın 0,1282 mg/l olması nedeni ile, ölçümün sağlıklı olmamasına dayanarak, StVG 24a/1, Nr. 1 ile yasaklanmış olan, “nefeste 0,40 mg/l veya daha fazla alkol bulunduğu halde, araç kullanma” kabahati nedeni ile yaptırım uygulamaktan sarfınazar etmiştir.
Bu hükme karşı, Savcılık “başvuru yoluna” (Rechtsbeschwerde) başvurarak, cihazın ilk tesbit ettiği değerin 0,41 mg/l olması nedeniyle, ilgili hakkında ağırlaştırılmış idari para cezası yaptırımı uygulanması gerektiğini iddia etmiştir.
OLG Hamm istinaf incelemesini yaparken, BGH’nın hukuki görüşüne uygun olarak, yani (ohne Berücksichtigung eines allgemeinen Sicherheitsabschlags) karar vermek durumundadır.
d) BGH’nın 5.2.2002 tarihli kararı: Bundesgerichtshof’un, 5 Şubat 2002 tarih ve 1 StR 571/01 numaralı kararı: sanığın ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerden “alkol etkisinde olma” (YTCK 34) nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış” olup olmadığı belirlenirken, mahkeme, kandaki alkol yoğunluğunun kandan örnek alınarak, tam olarak tesbit edilmesine gerek yoktur. Mahkeme olayda; sanığın fiili işlemesinden önceki davranışları ile, fiili işlediği sırada ve fiilden sonraki davranışlarını incelemiş, fiilden hemen sonra yakalandığı sırada “belli belirsiz bir şekilde alkol tesiri altında olduğunu” da göz önünde tutarak, “davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli derecede azalma olmadığına” karar vermişti. Mahkeme, “nefesteki alkol yoğunluğu” ile, “kandaki alkol yoğunluğunun” ilişkisi hakkında, StVG 24a/1 hükmüne atıf yapmıştır. (Schoknecht, Gutachten des Bundesgesundheitsamtes, Beweissicherheit der Atemalkoholanalyse, Unfall- und Sicherheitsforschung Strassenverkehr, 1992; Slemeyer/Arnold/Klutzny/Brackemeyer, NZV 2001, 281).
e) Münih Asliye Ceza Mahkemesinin 8. 1. 2000 tarihli kararı: Mahkeme bu kararında, nefesinde 0,41 mg/l alkol bulunan bir sürücüyü sadece 200 DM para yaptırımına mahkum etmiş, sürme yasağı cezası vermemiştir. Sürme yasağı vermemesinin gerekçesi nefesteki alkol yoğunluğunun “Dräger 7110 Evidential cihazı ile yapılmış olması ve bu cihazların uyguladıkları sistemin nefesteki alkol miktarını tam bir doğruluk derecesinde belirleyememesi olarak gösterilmiştir (mahkemenin dosya numarası: Az. 943 OWİ 492 Js 128072/99). Mahkemenin hükmettiği ceza 0,5 promil veya 0,25 mg/l yoğunluğa verilen cezadır.
f) Klötzen (Sachsen-Anhalt) Asliye ceza mahkemesinin 26. 1. 2000 tarihli kararı (Az: 20 ds 550 Js 20000/99 (293/99): Mahkeme bir sürücüyü nefesinde 0, 92 mg/l alkol bulunduğu için sadece göreceli bir şekilde araç kullanma yeteneğine sahip olmadığı nedeniyle mahkum etmiştir. Mahkeme kararına gerekçe olarak Magdeburg Adli Tıp Enstitüsünden Prof. Krause tarafından 455 denek kişi üzerinde yapılmış bulunan bilimsel araştırmaya dayanmıştır. Yapılan bu araştırmada nefesteki alkolun 0,92 mg/l olduğu halde, kandaki alkol yoğunluğunun 1,1 mg/l nin altında bulunduğu tespit edilmişti. Mahkemebu nedenle 1,1 promil olan “araç kullanma yeteneğinin mutlak olarak kaybedilmiş olduğunun kabul edildiği (absoluter Fahrüntüchtigkeit) değerinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilmiş olmadığına dayanmıştır.
g) Bavyera Yüksek Eyalet Mahkemesinin 20.5.2000 tarihli kararı (Az.2 Ob OWİ 598/99): Mahkeme nefesteki alkol miktarının ölçülmesinde Anayasaya aykırılık bulunmadığına karar vermiştir. Mahkeme ölçümde kullanılan aletin ayarlanıp damgalandığını ve güvenilir bir şekilde ölçüm yaptığını vurgulamıştır. Ölçüm yapan aletin ölçüme tabi kişinin nefesini kısa veya uzun bir sürede vermiş olmasından veya ağzında kalmış bulunan alkolden etkilenmeyecek şekilde imal edilmiş olduğunu vurgulamış ve “Alcotest” marka ölçüm aletinin şüpheliden alınan kan örneğinin tahlil edilmesine oranla daha hızlı ve ucuz bir sonuç verdiğini belirtmiştir.
h) Rastatt Asliye Ceza Mahkemesinin 29. 5. 2000 tarihli kararı (10 OWİ 203 Js 872/00, 2396/00): Alcotest 7010 Evidential marka ölçüm aleti bilgisayar programı değiştirildikten sonra yeniden ayarlanıp damgalanmadığı için, ayarsız aletle ölçüm yapıldığı gerekçesi ile, düşme kararı vermiştir.
5. Nefesteki alkol yoğunluğunu belirleyen tespit tutanağının “delil” olma değeri: Nefesteki alkol yoğunluğunun belirlenmesi sırasında yapılan testlere ilişkin tutanaklar (Protokolle über Atemalkoholtests) “belge delili” niteliğinde olup, duruşmada ortaya konmaları, okunma yöntemi (StPO 249/1) ile olur (Bundesgerichtshof, 20 Temmuz 2004 tarih ve 1 StR 145/04 Numaralı karar).
Duruşma sırasında nefesteki kan yoğunluğunun ispat edilmesi amacıyla “belge” okunması, “doğrudan doğruyalık ilkesini” ihlal etmez. “Doğrudan doğruyalık kuralını” düzenleyen StPO 250’nin uygulanması için, “bir olgunun (Vorgang) gerçeğe uygun bir şekilde sonradan anlatılmasının, sadece o olguyu beş duyusundan biri veya birkaçı ile algılamış olan bir kişinin beyanı ile mümkün olması gerekir (Für die Anwendung des § 250 ist entscheidend, dass es sich um den Beweis eines Vorgangs handelt, dessen wahrheitsgemässe Wiedergabe nur durch eine Person möglich ist, welche ihn mit einem oder mehreren ihrer fünf Sinne wahrgenommen hat).
Tüccarların defterlerindeki kayıtların makine ile sıra sıra hazırlanması (maschinelle Herstellung von kaufmännischen Buchungsstreifen) (BGHSt 15, 253, 255); ses bandlarının kayıtlarından oluşturulan tutanaklar (BGHSt 27, 135, 137) ve bilgisayar verilerinden oluşturulan dökümler (BGH 30 Ocak 2001, 1 StR 454/00), duruşmada okunmak yolu ile ikame edilen delillerdendir. Nefesteki alkol yoğunluğunun belirlenmesi sırasında ölçme aletinden basılan “tutanak” (Protokoll) açısından da aynı kural geçerlidir. Nefesteki alkol yoğunluğunun belirlenmesinde, sadece aletten çıkan rapor ve bunun içeriği önem kazanmaktadır. Ölçme aletini kullanan memur, ölçüm neticesi olan rakamı, görerek algılamış olduğu için, bu konuda “tanık” olarak dinlenebilir. Ancak, makinenin yaptığı belirlemelerde, ölçümü yapan memurun hafızasında özellik gösterecek şekilde iz bırakacak bir ayrıcalık yoktur. Bu nedenle, tanık beyanı (ölçmeyi yapan memur) ile, belge okuma yolu ile delil ikame etme arasında “güvenilirlik” açısından bir karşılaştırma yapıldığında, belgenin daha güvenilir olduğu görülür. Mahkeme delillerin ikame edilmesi sırasında sadece nefesteki alkol yoğunluğunu ölçen aletin düzenlediği raporun okunması ile yetinebileceği gibi, memuru da tanık olarak dinleyebilir. Bu konudaki kararını, maddi gerçeği aydınlatma görevini göz önünde tutarak kendisi verecektir. Delillerin toplanması sırasında, yani olayda nefesteki alkol yoğunluğunun ölçülmesi sırasında hata yapıldığı konusunda şüphe duyulduğu hallerde, mahkeme maddi gerçeği araştırmak mecburiyetini yerine getirmek amacı ile, başka deliller araştırabilir. Ancak, olayda kanunyoluna başvuran süje ölçüm sonuçları konusunda bir itiraz ileri sürmediği veya ölçümü yapan memurun tanık olarak dinlenmesini talep etmiş olmadığı gibi, mahkemenin maddi gerçeği araştırmak ve olayı aydınlatmak açısından sahip bulunduğu yetkileri yerine getirmediği konusunda bir görüş ileri sürülmediği için, Yüksek Mahkeme bu hususu araştırmamıştır.
6. Sonuçlar: Danıştay’ın yukarıda incelediğimiz 12. 1. 2005 tarih ve E. 2004/3669, K. 2005.96 sayılı kararı ile mukayeseli hukukun verilerini göz önünde tutarak, aşağıdaki sonuçları vurgulamak isteriz:
a) Ceza Muhakemesi Kanunu beden muayenesi yapılabilmesi ve şüpheliden kan örneği alınabilmesi için, yeni hükümler sevk etmiş bulunmaktadır. Ancak, Karayolları Trafik Kanunu “güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş” kişilerden gelebilecek tehlikeyi önlemek amacı ile, “hakim kararı almadan” vücuttaki alkol miktarını tesbit etme yetkisini, kolluğa yerinde bir şekilde vermiş bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu bu tür özel düzenlemeleri saklı tutmuştur (CMK “2005.5353” 75/7).
Kolluk gerek “teknik cihazlar kullanarak”, nefes örneği alarak, gerekse ilginin bunu istemesi, yani ölçüme itiraz etmesi durumunda, yetkili kişilerce alınan “kan örneği” üzerinde tespit yapmaya yetkilidir.
b) Nefes örneği üzerinden teknik cihaz ile yapılan tespit; usulüne uygun yapılmadığı, iki defa tekrarlanmadığı ve ölçümü yapan alet iyi ayarlanmadığı ve teknik özellikleri bakımından gelişmiş teknolojiye uygun olmadığı hallerde, hatalı sonuçlar verebilir.
c) Bedendeki alkolün yoğunluğunun belirlenmesinde, kan örneğinin tahlil edilmesi daha sağlıklı neticeler vermektedir. Ceza muhakemeside delil olarak kullanılacak olan verilerin, kan örneğine dayanması tercih edilmelidir.
ç) Alman Kanunlarındaki hükümlerden yararlanılarak, Trafik Hukukunun alkol ile ilgili hükümlerinde değişiklik yapılması yerinde olacaktır.
Dünyadaki Alkol Limitleri
Standard BAC Limits (in mg/ml)
Arnavutluk 0.1
Litvanya 0.4
Arjantin 0.5
Lüksemburg 0.8
Ermenistan 0
Malta 0.8
Avustralya 0.5
Moldova 0.3
Avusturya 0.5
Hollanda 0.5
Azerbeycan 0
Yeni Zelanda 0.8
Hırvatistan 0.5
Singapur 0.8
Danimarka 0.5
Slovakya 0
Estonya 0
Slovenya 0.5
Finlandiya 0.5
Güney Afrika 0.5
Fransa 0.5
Güney Kore 0.5
Gürcistan 0.3
Polonya 0.5
Bulgaristan 0.5
Portekiz 0.5
Kanada 0.8
Romanya 0
Beyaz Rusya 0.5
Norveç 0.2
Belçika 0.5
Peru 0.5
Bosna Hersek 0.5
İspanya 0.5
Almanya 0.5
İsveç 0.2
Yunanistan 0.5
İsviçre 0.8
Macaristan 0
Tayland 0.5
Izlanda 0.5
Türkiye 0.5
İrlanda 0.8
Türkmenistan 0.3
Israil 0.5
İngiltere 0.8
İtalya 0.5
Amerika 0.8/1.0
Kırgızistan 0
Zimbabve 0.8
uşak,uşak avukat,alkollü kaza yaptım,alkol kasko öder mi
Danıştayın Alkol Kararı
D A N I Ş T A Y ONBEŞİNCİ DAİRE 2013/2015 E.2013/2324 K.
Dava; davacının alkollü olarak araç kullandığından bahisle sürücü belgesinin iki yıl süreyle geçici olarak geri alınmasına ilişkin 20.08.2008 tarih ve 13665 sayılı işlem ile davacıya 601-TL para cezası verilmesine ilişkin aynı tarih ve 695583 sayılı işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 3. İdare Mahkemesi'nce; 20.08.2008 tarihinde saat 02:06 sıralarında Atatürk Bulvarı, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi önünde Ankara Emniyet Müdürlüğü trafik ekiplerince yapılan trafik kontrolünde davacının alkollü olarak araç kullandığı ve alkol oranının 0,89 promil olduğunun tespit edilmesi üzerine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5. maddesini 2. kez ihlal etmesi nedeniyle, sürücü belgesine 2 yıl geçici süre ile el konulduğu ve hakkında 601.00-YTL para cezası uygulanmasına karar verildiği, davacının itirazı üzerine Adli Tıp Kurumuna sevkedildiği, bu kuruma saat 03:30'da verdiği kan örneği üzerinde yapılan tahlil sonrası düzenlenen raporda, kanında 0,49 promil alkol bulunduğunun tespit edilmesi sonucu bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, cihazla yapılan ölçüm ile kan tahlili arasındaki zaman farkının 1 saat 24 dakika olması karşısında trafik elemanlarınca yapılan tespitin sağlıklı bir tespit olmadığı sonucuna varıldığından, bu tespite dayanılarak davacıya ait sürücü belgesine 2 yılgeçici süreyle el konulması ve davacı hakkında para cezası uygulanmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, diğer yandan, davalı idarece Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinin C bendinin (1) numaralı alt bendinde teknik özellikleri sayılan cihazlarla yapılan ölçümlere sürücülerin, mütecaviz davranışlarda bulunulması veya cihazla ölçüme mukavemet gösterilmesi ile teknik özelliklere sahip olmayan cihazlarla yapılan ölçümlerde, itiraz haklarının bulunduğubelirtilerek dava konusu uyuşmazlığa ilişkin yapılan ölçümün esas alınarak tesis edilen işlemin mevzuata uygun olduğu ileri sürülmekte ise de, anılan Yönetmeliğin 97. maddesinin C bendinin (1) ve (4) alt bentlerinin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Sekizinci Dairesinin 12.05.2008 tarih ve E.2007/8946 sayılı kararı ile Yönetmelikte belirtilen özelliklerde olsa dahi cihazla yapılan ölçümlere itiraz edilebilmesi ve itiraz halinde yapılacak yeni ölçümün sürücünün kan tahlilinin yapılması suretiyle olması ve kandaki alkol oranının da yetkili sağlık kuruluşunca tespit edilmesi gerektiği gerekçesine de yer verilerek anılan madde hükümlerinin yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi karşısında davalı idarenin ileri sürdüğü hususların hukuki dayanağının ortadan kalktığının anlaşıldığı, yapılan alkol tespitinin hatalı olduğu inancında olan sürücülerin resmi kuruluş olan Adli Tıp Kurumu'na re'sen başvurmalarını engelleyen bir hükme yer verilmediği gibi kişinin hakkını araması konusunda yaptığı başvurular sonucu elde ettiği sonuçlara dayanarak haklılığını ispatlamak konusundaki verilere dayanması hak arama özgürlüğü olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesinde;uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu,uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılacağı, buna ilişkin tespit usulleri ve muayene şartlarının Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenleneceği, bu madde hükmüne uymayan sürücülerin derhal araç kullanmaktan men olunacağı, yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgelerinin altı ay süreyle geri alınacağı ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanacağı, ikinci defasında sürücü belgelerinin iki yıl süreyle geri alınarak haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanacağı, bu sürücülerin Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulacağı,eğitimi başarıyla tamamlayanların belgelerinin süresi sonunda iade edileceği, üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgelerinin beş yıl süreyle geri alınacağı ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanacağı hükmü yer almaktadır.
18.07.1197 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde; uyuşturucu, uyutucu ve keyif verici gibi özelliklere sahip doğal ve sentetik psikotrop maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu belirtilerek, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içki almak suretiyle araç kullanan sürücülerin tespit veya teşhisinde hangi esas ve usullerin uygulanacağı düzenlenmiş olup,alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağının düzenlendiği (b) bendinde; taksi veya dolmuş otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücüler ile resmi araç sürücülerinin alkollü içki kullanmış olarak bu araçları süremeyecekleri, alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kanlarındaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları kurala bağlanmıştır.
Yönetmeliğin aynı maddesinin, alkollü içki almış sürücülerin ve kanlarındaki alkol miktarının tespiti esaslarının düzenlendiği (c) bendinde ise; alkollü olarak araç kullandığından şüphe edilen sürücülerin, alkol tespitine ilişkin tarih, saat ve ölçüm sonucu ile cihaza ait seri numarasını gösterir çıktı verebilen ve kalibrasyon ayarı yapılmış teknik cihazlar kullanılarak trafik zabıtası tarafından kontrol edileceği, bu ölçüme itiraz halinde (1) numaralı alt bentte belirtilen teknik özelliklere sahip teknik cihazın özelliklerine eşdeğer özelliklerdeki teknik cihazlarla veya kan aldırmak suretiyle alkol tespitleri yaptırılacağı, yapılan tespitin değerlendirilmesinde, tespiti yapan kurum/kuruluş tarafından olay anından tespit yapıldığı ana kadar geçen süre de göz önünde bulundurularak sonuç belirleneceği ve çıkan sonuca göre yasal işlem gerçekleştirileceği, kandaki alkol miktarının teknik cihazlarla ve kan alınarak laboratuvarda tespit imkânlarının bulunmadığı hallerde, alkollü olarak araç kullandığından şüphe edilen sürücülerin en yakın resmi sağlık kuruluşuna sevk edilerek, kurum hekimi tarafından alkol muayenesinden geçirilmesinin sağlanacağı, yapılan tespit sonucunda belirlenen limitlerin üzerinde alkollü içki aldığı belirlenen sürücülerin Karayolları Trafik kanunu'nun 48. maddesine göre, birinci defada 6 ay, ikinci defada da 2 yıl süreyle sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınacağı, ikinci defa geri alma süresi sonunda sürücünün davranışı geliştirme eğitimine tabi tutulacağı ve başarılı olması halinde belgesinin iade edileceği, üçüncü defa ve fazlasında ise, bu sürücülerin, 6 aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılacağı ve belgelerinin 5 yıl süre ile geri alınarak psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulacakları, bu süre sonunda yapılacak psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesi neticesinde belgesinin iadesinde sakınca bulunmayanlara sürücü belgelerinin iade edileceği, muayene sonucunda sürücü belgesinin iade edilmesinde sakınca bulunanlara ise sürücü belgesi verilmeyeceği düzenlenmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; 20.08.2008 tarihinde saat 02:06 sıralarında Atatürk Bulvarı, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi önünde Ankara Emniyet Müdürlüğü trafik ekiplerince yapılan trafik kontrolünde davacının alkollü olarak araç kullandığı ve alkol oranının 0,89 promil olduğunun tespit edildiği, davacının itirazı üzerine Adli Tıp Kurumuna sevkedildiği, bu kurumda saat 03:30'da verilen kan örneğinin tahlili sonrası düzenlenen raporda, kanında 0,49 promil alkol bulunduğunun tespit edilmesi üzerine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5. maddesini 2. kez ihlal etmesi nedeniyle, sürücü belgesine 2 yıl geçici süre ile el konulduğu ve davacıya para cezası verildiği, bakılmakta olan davanın bu işlemlerin iptali istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilimsel çalışmalarda, alkole toleransın kişiden kişiye değişeceği gibi aynı kişide de farklı zamanlarda reaksiyonlarda farklılık olabileceği, kişinin yaşı, kilosu, cinsiyeti, metobolizma hızı, açlık ve tokluk durumu gibi pek çok nedene bağlı olarak vücuttaki alkol oranının azalma hızının değişebile
ceği kabul edilmektedir. Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı'nın 25.11.2008 tarih ve 342 sayılı yazısında da; zamanla orantılı olarak kan-alkol düzeyindeki azalma ile ilgili yapılan araştırmalarda, kan alkol düzeyinin bir saatte 12-20 mg/dl azaldığı, adli vakalarda, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu'nca ortalama olarak kan alkol düzeyinin bir saatte 15 mg/dl (0,15 promil) azaldığının kabul edildiği belirtilmiştir.
Uyuşmazlıkta, saat 02:06'da yapılan ölçümde davacının 0,89 promil alkollü olduğu tespit edilmiş olup, bu ölçüme davacı tarafından itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumunda saat 03:30'da kan örneğinden yapılan tahlil sonucu düzenlenen raporda, davacının kanında 0,49 promil alkol bulunduğunun belirlenmesi karşısında, zamana bağlı olarak vücuttaki alkol oranının azalması olağan olduğundan, davacının ilk ölçüm sırasında güvenli sürme yeteneğini kaybedecek miktarda alkollü olduğunun tespit edildiğinden bahisle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Diğer taraftan; İdare Mahkemesi'nce karar verilirken, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinin (c) bendinin 1 numaralı alt bendi ile 4 numaralı alt bendindeki "(1) numaralı alt bentte belirtilen teknik özelliklere sahip teknik cihazın özelliklerine eşdeğer özelliklerdeki teknik cihazlarla veya kan aldırmak suretiyle alkol tespitleri yaptırılır" cümlesinin Danıştay Sekizinci Dairesi'nin12.05.2008 tarih ve E.2007/8946 sayılı kararıyla yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi, dayanak olarak gösterilmişse de, bu karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararıyla kaldırılmış olup, yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda Danıştay Sekizinci Dairesi'nin 19.01.2011 tarih ve E:2007/8946, K:2011/50 sayılı kararıyla, anılan bentlerin iptali istemiyle açılan davanın
reddine karar verilmiştir
alkollü kazaya kasko ödemesi sigorta, sigorta alkol, sigorta içkili araba, sigorta içki,sigorta alkol oranı,sigorta alkolden dolayı ödemiyor,sigorta alkol hasarımı ödemyor,sigorta alkol dosyamı ödemiyor,sigorta alkolden mektup,sigorta trafik alkollü,sigorta alkollü,anadolu sigorta alkol,axa alkol,aksa alkol,güneş alkol, allianz alkol, trafik sigortası alkolü ödermi,kasko sigortası alkolü ödermi,alkol poliçe,zorunlu trafik sigortası alkol,kasko alkol,trafik kasko genel şartlar alkol
trafik sigortası ne kadar öder 2012,trafik sigortası ne kadar 2013,trafik sigortası ne kadar karşılar
trafik sigortası ne kadar öder 2013,zorunlu trafik sigortası kazada ne kadar öder,zorunlu trafik sigortası ne kadar 2012,trafik sigortası ne kadar oldu,trafik sigortası ne kadar 2012,¦trafik sigortası kazanın ne kadarını öder 2013,¦yhs-002,¦ölümlü kazalarda trafik sigortası ne kadar öder,¦trafik sigortası kaç paraya kadar karşılıyor,¦trafik sigortası kazanın ne kadarını öder,¦TİMADER
¦Trafik Sigortası Ne Kadar,¦zorunlu trafik sigortası kazanın ne kadarını öder,¦trafik sigortası ne kadara kadar öder,¦trafik sigortası kazada ne kadar öder