CMR SİGORTASININ İÇERİĞİ VE SİGORTACIYA DAVA AÇILMASI
Yine eski tarihli bu karar ile CMR Sigortacısına
doğrudan dava açılıp açılmayacağı tartışılmış ise de Yeni TTK ile içtihada konu
olan bu sorun kanun maddesi olmakla sorun olmaktan çıkmıştır.Kararın en üst
mercii olan Hukuk Genel Kurulu Kararı olması ve içeriğinde CMR Sigortası
hakkında Yargıtay üyelerinin görüşlerini içermesi açısından hala kıymetini koruduğunu
söyleyebiliriz.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU E. 1995/11-980,K. 1996/18,T. 31.1.1996
TALEP : Davacı vekili, müvekkilinin Polonya'da
ithalatçı firma olup Türkiye'den aldığı 645 çuval dolusu iç ve dış giysilerini
Polonya'ya taşımak üzere Davalı Ç... Nakliyet Firmasına verdiğini, malların
diğer davalılar Eyüp ve Niyazi'ye ait TIR aracına yüklendiğini, TIR aracının
römorkunun taşıma sırasında Bulgaristan sınırları içinde yandığını ve içindeki
emtianın da tamamen yanarak zayi olduğunu, ( 68.823 ) ABD Doları kıymetindeki
malın Türk Parası karşılığının ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı Ç.... Nakliyat vekili, olayda
müvekkilinin herhangi bir kusurunun olmadığını, ihracatçı firmanın olayı
bildirmesi üzerine sigortacı şirkete başvurduklarını, zarardan sorumlu tutulamayacaklarını
belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı
G..... Alman Sigorta Şirketi, Türkiye acentası olarak gösterilen davalı Yılmaz
vekili, müvekkilinin adı geçen şirketin acentası olmadığını, merkezi Almanya'da
bulunan ve tamamen ayrı bir tüzel kişiliğe sahip G..... Vercisherungebank VVag
Şirketi'nin Türkiye Acentası olduğunu, halbuki G..... Alman Sigorta Merkezi'nin
İstanbul'da olduğunu belirterek öncelikle husumet yönünden davanın reddini
istemiştir.
Davalılar
Eyüp ve Niyazi, olayda kusurlarının olmadığını belirterek davanın reddini
istemiştir.
KARAR : Mahkemece; iddia ve savunmaya, toplanan
delillere, bilirkişiler kurulu raporuna göre, davalı Ç.... Nakliyat Firmasının
Türkiye'den Polonya'ya taşınmak üzere tam ve sağlam teslim aldığı emtiayı aynı
şekilde teslim etmek zorunda olduğu, olayda da kusursuzluğunu ispat
edemediğinden taşınan eşyanın yanarak zayi olmasıyla meydana gelen zarardan
taşıyıcı davalının sorumlu olduğu, davalı gösterilen sigorta şirketinin merkezi
istanbul'da olan bir şirket olup oysa sigortalayan şirketin ayrı olduğu, bu
itibarla husumette yanılma olduğu, davacının Eyüp ve Niyazi hakkındaki
davasından feragat ettiği sonucuna varılarak, davalı Eyüp ve Niyazi hakkındaki
davanın feragat nedeniyle reddine, davalı G.... Alman Sigorta A.Ş. hakkındaki
davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Ç...... Nakliyat yönünden davanın
kabulü ile ( 173.571.606 ) liranın dava tarihinden itibaren % 45 reeskont faizi
ile tahsiline karar verilmiştir.
Davalı
acentanın gerçekte G..... Vercisherungebank VVag Acentası olduğu halde maddi
hata sonucu G...... Alman Sig. Acentası gibi gösterildiği anlaşılmıştır. Esasen
davalı vekiline gerçek hasım olan bu şirket tarafından vekalet verilmiştir.
Maddi hatanın düzeltilmesi her zaman mümkün bulunduğundan pasif husumet
yönünden bir yanlışlık yoktur. Yapılan sigorta sözleşmesi sigortalının üçüncü
şahıslara olan sorumluluğunu karşılamak üzere düzenlenmiş ve davacı da olayda
zarar gören kimse durumunda olduğundan onun da doğrudan doğruya sigorta
şirketine başvurma hakkı mevcut bulunmaktadır.
Bu
gerekçelerle davanın sigorta şirketi yönünden de incelenerek sonucuna göre
karara bağlanması gerekirken, reddine karar verilmesi doğru olmamıştır... )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Karar
Davacı vekilince temyiz edilmiştir.
TEMYİZ : Davalılardan Ç.....
Nakliyat Şirketi, 27.4.1989 tanzim tarihli hamili senedi ile davacı L.... Ltd.
Şirketi'ne ait olan dava konusu malı, CMR anlaşması hükümlerine göre
Türkiye'den Polonya'ya taşıyıp, noksansız ve hasarsız olarak teslim etmeyi
taahhüt etmiştir.
G...
... Vercisherungebank VVag Sigorta Şirketi'de; Türkiye'deki temsilciliği
vasıtasıyla, tanzim edilmiş bulunan 3.3.1989 tarihli sigorta poliçesi ( Akdi )
ile, taşıyıcı Ç... .. Nakliyat Şirketi'nin taşımadan doğacak sorumluluğunu,
sigorta etmiştir.
Taşıma
konusu mal, taşıma esnasında, tarafların kabul ettiği gibi, TIR'ın Remork
kısmında çıkan yangın sonucunda tamamen yanarak zayi olmuştur. Alıcı (
gönderilen ), meydana gelen zararını taşıyıcı ile sigortacı G... . Şirketi'nden
müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkeme
ile Yüksek Özel Daire arasında uyuşmazlığın; sigorta sözleşmesinin tarafı
olmayan üçüncü şahıs durumunda bulunan davacı gönderilenin, mevcut yasal
düzenleme karşısında oluşan zararını sigorta şirketinden talep edip edemeyeceği
noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Kural
olarak Mali Sorumluluk Sigortası, sigortalı tarafından ileride zarara uğrayacak
kimseler lehine değil bizzat kendi menfaatine ve ileride üçüncü şahsa ödemek
zorunda kalacağı tazminattan dolayı mamelekinde meydana gelebilecek eksilmeyi
güvence altına almak amacıyla yapılan bir sigorta türü olarak kabul
edilmektedir. Son yüzyıla olağanüstü teknik gelişmeler; çağdaş toplumun
"ortak mal varlığı" haline gelmiştir. Bunlardan vazgeçmek mümkün
olamamaktadır. Bir yanda gelişmiş teknoloji, onun getirdiği olanaklar, diğer
tarafta bunların yarattığı tehlikeler, sorumluluk hukukunun gelişmesiyle birlikte,
sorumluluk sigortasının da gelişmesini zorunlu kılmıştır. Öte yandan, kara ve
deniz yolu taşımacılığı uluslararası boyutlara ulaşmış, Ülkemiz bu ihtiyaca
ayak uydurmak zorunda kalmış ve "Tır Karneleri Himayesinde Milletlerarası
Mal ve Eşya Nakliyatına Dair Tır Sözleşmesine" Resmî Gazete'nin 22.12.1965
gün ve 12183 sayılı nüshasında yayınlanan sözleşme ile katılmıştır. Ayrıca,
Avrupa'da CMR Sigortası uygulanmasına tabi olmayan taşıyıcıya yük verilmediği
gerçeği karşısında Türkiye, oluşan bu zorunluluk nedeniyle "19 Mayıs 1956
tarihli Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı için CMR Sözleşmesi ile
Bu Sözleşmeye Ek 5 Temmuz 1978 tarihli protokole" RG.'nin 14.12.1993 gün
ve 21788 sayılı nüshasında yayınlanan 7.12.1993 gün ve 3939 sayılı Kanunla katılmıştır.
Somut olay
bakımından sözleşmenin yapıldığı 3.3.1989 tarihinde, Türkiye'nin CMR
Sözleşmesi'ne katılmadığı bir gerçek ise de, yapılan bu sigorta akdinin geçerli
olduğu konusunda yanlar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yapılan CMR
sigortasının, taşıyıcının yükün zayi ve hasara uğramasından dolayı gönderen
veya gönderilene karşı doğabilecek tazmin sorumluluğu nedeniyle kendi mal
varlığında meydana gelecek zararı gidermeye yönelik ihtiyari mali sorumluluk
sigortası olduğu anlaşılmaktadır.
CMR sözleşmesinde
taşıyıcılara zorunlu sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmemiş ise de Avrupa
Ülkeleri bu sigortayı yapmamış Tır araçlarını ülkelerine kabul etmedikleri ve
taşıyıcıların bu ülkelere girebilmeleri için CMR Sigortasını yaptırmaları
zorunluluk haline gelmiş adeta taşıyıcılar bakımından zorunlu bir mali
sorumluluk sigortası şekline dönüşmüştür.
Genel olarak
kişiler; özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini, var olan hukuk
düzeni içinde kalmak koşuluyla diledikleri gibi düzenlemek, diledikleri konuda
diledikleri ile diledikleri tipte sözleşme yapmak hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Bir sözleşmenin ya da irade bildiriminin geçersiz olacak şekilde değil,
hukuksal sonuçlar meydana getirecek şekilde söze göre değil, gerçek ve ortak
amaca göre bütünü içinde değerlendirilip, yorumlanması gerekir. Sorumluluk
sigortasını da bu ilkeler gözönünde bulundurulacak şu veya bu sözleşme
türlerinden ziyade kendine özgü, modern çağın ihtiyaçlarından doğan bir
sözleşme tipi olarak değerlendirmek gerekir. Nitekim öğretide de bu konu
tartışılmıştır. Prof. Dr. Rayegân Kender zarar gören, eğer kanun hükmü veya
mukaveledeki bir şartla sigortacıya karşı doğrudan doğruya dava hakkına sahip
kılınmamışsa, sigortacıdan tazminat talebinde bulunamaz onun muhatabı zarar faili
sigorta ettirendir" Mesuliyet sigortaları III. Sigorta Semineri İst. 4-7
Nisan 1977, sh. 9 ). Prof. Selahattin Sulhi Tekinay/ Akman/Burcuoğlu/Altop
Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 7. Bası, 1993 isimli Kitabında;
"sigortalıdan tazminat istemek hakkına sahip olan üçüncü kişiler, BK.nun
111. maddesinde yazılı "başkası lehine akit" hükmüne dayanak
sigortacıdan herhangi bir talepte bulunamazlar derken yine "doğal olarak
özel sigorta sözleşmesinden zarar gören 3. kişinin doğrudan sigortacıya
başvurabileceği kararlaştırılmışsa, ortada sorun yoktur" anılan eser sh.
222 ve 223". Diğer bazı yazarlar ise "BK.nun 111. maddesinde yazılı
üçüncü şahıslar yararına sözleşme, sözleşmenin ancak taraflar arasında hüküm ve
neticeler doğurabileceği şeklinde tanımlanan sözleşme ilkesine istisnadır. iki
taraflı bir işlem olduğu halde üçlü bir ilişki düzeni tesis eder. Sigorta
ettirenin uğrayacağı kazadan dolayı bir üçüncü şahsa ödemeye mecbur olacağı
tazminatı telafi etmek maksadı ile yapılabilen bu sigorta, zarara uğrayan 3. şahsın
sigorta şirketine karşı dava hakkı tanınması daha kolay ve doğrudan bir çözüm
olacaktır ( Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, Prof. Dr. Şener Akyol,1976, sh.
46 vd ), ( Üçüncü şahıslara haksız bir fiile iras olunacak zararların tazminini
temin maksadıyla yapılan Mesuliyet sigortalarında da, üçüncü şahsın sigortacıya
karşı talep ve dava hakkını haiz olacağını kabul etmek akdin maksat ve gayesine
uygundur ), ( Prof. Gönensay, Borçlar Hukuku, sh. 154; Dr. Re at Atabek,
Sigorta Hukuku, sh. 289 ve anılan sempozyumdaki bildiri sh. 306 ).
Görülüyorki,
öğretide çoğunlukla üçüncü kişilerin doğrudan sigortacıya başvurma hakkı
bulunduğu tartışmalı olmakla birlikte kabul edildiği gözlenmektedir.
Durumu,
mevzuatımız açısından incelediğimizde; bir sigorta sözleşmesi olması itibariyle
sorumluluk sigortasını, Türk Ticaret Kanununda ayrı bir bölüm halinde
düzenlenmesi gerekirken bunun yapılmadığı, ancak menfaat sahibi bakımından
TTK.nun 1269, Rizikonun gerçekleşmesiyle ilgili ihbar yükümlülüğü bakımından
TTK.nun 1292 ve Yangın Sigortası dolayasıyla 1309 ve 1310. maddelerinde
hırsızlık dolayısıyla TTK.nun 1320. ve kaza dolayısıyla TTK.nun 1335/ilk
maddelerinde sorumluluk sigortalarına değinilmiştir.
Bilindiği
gibi kanunun tamamlayıcı kuralları, sözleşme boşluğunun doldurulmasında bir
araçtır. Hâkim, MK. 1/I'e göre, önce kanunun hükmünü uygulamak zorunda
bulunduğundan, önce kanunda uygulanabilecek bir hüküm bulunup bulunmadığını
veya en azından kanunun başka bir hükmüne atfın mevcut olup olmadığına
bakacaktır. Bu kabulün doğal sonucu olarak da Türk Ticaret Kanununa bakmak
gerekir.
Yangın
dolayısıyla sorumluluk sigortası TTK.nun 1309 ve 1310. maddelerinde
düzenlenmiştir. Bu maddeler Eski Ticaret Kanunundan aynen alınmış olup
sorumluluk sigorta türüne ilişkin temel sorunları ayrıntılı ve doyurucu bir
biçimde hükme bağlamıştır. 1310. maddede de doğrudan doğruya dava hakkına ve
bunun sonuçlarına yer verilmiştir. Anılan madde hükmüne göre zarara maruz kalan
üçüncü şahıs, doğrudan doğruya sigortacıya başvurabilmektedir. TTK.nun 1309 ve
1310. maddeleri tartışılan sigorta türü bakımından bir genel hüküm niteliğinde
değil ise de, bu hükümlerin diğer sorumluluk sigortası türlerinden ileri gelen
uyuşmazlıklarda kıyas yolu ile uygulanabileceği kabul edilmelidir. Nitekim
sözleşmelerin değişen hal ve şartlara uyarlanmasında Hâkimin, Genel hükümler
içinde yer almamasına rağmen BK.nun 365/II. maddesinden yararlanması uygulama
ve öğretide oybirliğine yakın bir çoğunlukla kabul edilmektedir. Bu ilkeler
doğrultusunda hakimin kıyas yolu ile TTK.nun 1309 ve 1310. maddelerinden
yararlanmak suretiyle uyuşmazlığa çözüm getirmesi gerekirken yasada
uygulanabilecek hiç bir hüküm bulunmadığı, yasa boşluğu bulunduğu şeklindeki
saptaması doğru olmamıştır.
Diğer
taraftan öğretide hemen ittifakla benimsendiği gibi, sigorta sözleşmesinin özel
ve genel şartlarından zarar gören üçüncü kişinin doğrudan sigortacıya
başvurabileceği kararlaştırılmışsa, ortada hiç bir sorun bulunmadığı açıktır.
Düzenlenen sigorta poliçesinin genel şartlarının 10/1.6, 13/2 17/2, ek şartnamenin
4. maddesinde üçüncü şahsın, doğrudan sigortacıya başvurma hakkı bulunduğunu
kabul ettiği anlaşılmaktadır. Tarafların uygun iradesi ile kabul edilen ve
geçerliliği hususunda tartışma bulunmayan bu özel hükümler gözardı edilerek
davacı gönderilenin dava hakkının bulunmadığı yolundaki mahalli mahkemenin
kabulü bu nedenle de doğru olmamıştır.
Ayrıca,
uygulamada kısaca husumet kelimesiyle anılan, bir davada taraf olma ehliyeti (
sıfadı ), kural olarak ancak bu hakkın sahibine aittir. Bu kuralın uygulanması
olarak sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda ancak sözleşmenin taraflarının dava
açabileceği üçüncü kişilerin dava hakkının bulunmadığı kabul edilmekte ve fakat
özel kanun hükümleri, iki tarafın niyeti, sözleşme, hükümlerinin kabulü örf ve
adete uyduğu takdirde üçüncü şahısların da dava hakkı bulunduğu kabul
edilmektedir. Nitekim, YHGK.'da iki tarafın niyetine, BK.nun 18 ve MK.nun 2.
maddesindeki objektif iyiniyet kurallarının ışığı altında kanunda açık hüküm
bulunmasa bile üçüncü şahsın aktif husumet yetkisine ( davacı olma sıfatına )
sahip olduğunu kabul etmektedir ( YHGK. 7.11.1962 gün, T/35-41 A.D. 1963/3-4
sh. 435-437 Y. 11, HD., 25.4.1989 gün, E:1988/5101, K:1989/2606 ).
Yukarıda
anılan gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde,
usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.