Hizmet kusuru görevli mahkeme

UYARI 


Telefon ile ya da e posta yolu ile bu yazı ile ilgili hususlarda DANIŞMA hizmeti verilmemektedir. Sitemizden ya da başka kaynaklardan edindiğiniz bilgilerle avukatınız olmadan hak aramaya çalışmanız size zarar verebilir.İş bu yazı değişen mevzuat karşısında güncelliğini yitirebilir


Yargıtay ve adli yargının istikrarlı bir biçimde hizmet kusur varsa İdari Yargı görevlidir şeklinde ki kararlarında son yıllarda verilen kararlar ile ciddi bir değişikliğe gidilebilecektir zira aşağıda yer alan karar ile idareye hizmet kusuru nedeni ile açılan davalarda Adli Yargı'nın görevli olduğu kabul edilmiş olup söz konusu kararın uygulaması zaman içinde netleşecektir 

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ E. 2014/871 K. 2014/924 T. 13.10.2014

ÖZET : Davacının, sevk ve idaresindeki motosiklet ile dava dışı üçüncü kişinin aracına çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında, davaya konu kazanın meydana geldiği yolda bulunan yol bakım ve onarım çalışmalarına rağmen, gerekli uyarı önlemlerinin almayan davalı Elazığ Belediye Başkanlığı'nın kusurlu olduğu gerekçesine dayalı olarak, araçta meydana gelen hasarın davalıdan tazmini istemi ile açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerekir.
OLAY : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sevk ve idaresindeki 23… … plakalı motorsikleti ile davalı M.Ö.'in sevk ve idaresindeki 23… ... plakalı araç arasında 23.01.2009 tarihinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazada davalının trafiğe giriş yasağı olan yola giriş yaparak kazaya sebebiyet verdiğini, müvekkilinin kaza sonrası Elazığ Fırat Üniversitesi Araştırma Hastanesinde yaklaşık 8 ay tedavi gördüğünü ve halen tedavisinin devam ettiğini, Elazığ 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2009/504 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını ve dosyanın halen derdest olduğunu, davalılardan M.Ö.'in kullandığı aracın davalı G.Sigorta A.Ş.Genel Müdürlüğü tarafından sigortalı olduğunu belirterek, müvekkili için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Güneş Sigorta için poliçesinden doğan sorumlulukta sınırlı olmak üzere diğer davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 10.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı M.Ö.'den tahsiline karar verilmesi istemi ile 28.09.2009 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davacı vekilinin Elazığ Asliye Hukuk Mahkemesi'ne aynı olaya ilişkin olarak verdiği 19.01.2010 tarihli dava dilekçesi ile bu kez, Elazığ Belediye Başkanlığı'na karşı, olayda hizmet kusuru bulunduğu gerekçesi ile maddi ve manevi tazminat davası açtığı; bu davanın Elazığ 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/70 esasına kaydedildiği ve aynı mahkemenin 08.04.2010 gün ve 2010/70 Esas, 2010/135 Karar sayılı kararı ile; Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/428 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği ve her iki dosya yargılamasının bu esas üzerinden yürütülmesine devam edildiği tespit edilmiştir.
Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesi: 20.09.2012 gün ve 2009/428 Esas, 2012/328 Karar sayılı kararı ile; İstem, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminata ilişkindir. Davacı, kendi kullanımında bulunan 23… ... plaka sayılı motorsiklet ile davalı M.Ö.'in kullandığı aracın çarpışması sonucu iş görmezlik zararı ve manevi tazminat istemektedir. BK'nun 54.maddesi ( eski 818 SK'nun 46.madde ) ile 56. Maddesine dayalı ( eski 818 SK'nun 47.madde ) manevi tazminat isteklerine esas olmak üzere bu kaza sonrası davacının bedensel zarara uğradığı dosyaya sunulan belgeler ve Adli Tıp uzmanı bilirkişinin raporu ile sabit bulunmaktadır. Söz konusu madde hükümleri uyarınca zararın tazminine karar verilebilmesi için eylemle sonuç arasında uygun nedenselliğin bulunması, bu anlamda eylemi ile zarara yol açan kişinin kazada kusurunun bulunması gerekmektedir. Gerek ceza yargılamasındaki Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 10.12.2009 tarihli raporunda, gerekse mahkememizce talimat mahkemesi aracılığıyla aldırılan üç kişilik bilirkişi kurulu raporunda, davalı M.Ö.'in kusurunun bulunmadığı, davacının ise kısmen kusurlu olduğu mütalaa edilmiştir. Ceza mahkemesinde de, M.Ö. kusursuzluğu nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Raporlar denetime elverişli ve yasal gerekçeler içerdiğinden hükme esas alınması uygun bulunmaktadır. Bu halde eylemi ile zarara yol açtığı iddia edilen diğer araç sürücüsü davalı M.Ö. yönünden zararı tazmin sorumluluğu bulunmamaktadır. Davalı sigorta şirketine de M.Ö.'in aracının sigortacısı olduğu için halefıyet ilkesi gereği sorumluluk yüklenemeyecektir. Bu nedenle asıl davanın esastan reddi gerekmektedir. Birleşen davaya gelince; kazanın meydana geldiği yol ile ilgili davalı Belediyenin sorumluğuna ilişkin iddianın temelinde idari iş ve eylemlerin zararın doğumuna yol açtığı olgusu vardır. 6100 sayılı HMK'nun 3. Maddesinde her türlü idari işlem ve eylemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara Asliye Hukuk Mahkemelerinin bakacağı belirlendiği için mahkememizce davaya bakılmış ise de, söz konusu hüküm Anayasa Mahkemesinin 16/02/2012 tarih ve 2011/35 E-2012/23 K sayılı ilamı ile iptal edilmiş, iptal kararı 19.05.2012 tarih ve 28297 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Mahkememizin görevine ilişkin kanundaki özel düzenleme iptal edilmiş olduğundan genel hüküm gereği belediye hakkında açılan davada yargı yeri mahkememiz değil idari yargı mercileridir. Göreve ilişkin iptal kararı ile açığa çıkan bu durum HMK'nun Geçici 1.maddesinin istisna hallerinden olduğu için davaya devam edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçeyle davalı Belediye hakkında açılan davada yargı yolu yönünden red kararı vermek gerekmiştir.” denilmek suretiyle, asıl davanın esastan reddine, birleşen Elazığ 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/70 Esas sayılı dava dosyasının yargı yolu yönünden reddine karar vermiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi: 03.04.2014 gün ve 2013/5706 Esas, 2014/5028 Karar sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar vermiş; bu şekilde karar, 1086 sayılı Yasa'nın Geçici 2. ve 6100 sayılı Yasa'nın Geçici 3.maddesi gereğince halen yürürlükte olan 1086 sayılı Yasa'nın 440.maddesi gereğince 15.07.2014 tarihinde kesinleşmiş ve karara şerh edilmiştir.
Davacı vekili bu kez aynı istemle; sadece davalılardan Elazığ Belediye Başkanlığı'na karşı idari yargıda dava açmıştır.
Elazığ 1.İdare Mahkemesi: 06.08.2014 gün ve 2014/938 Esas sayılı kararı ile: “..somut olaya konu trafik kazası 2009 yılında meydana gelmiş ise de; 2918 sayılı Kanun'un110.maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğünden önce de ilk dava adli yargı yerinde açıldığından Geçici 21.maddenin uygulanamayacağı ve 110.maddedeki görev hükmünün kamu düzeni kapsamında bu aşamada gözetilmesi gerektiği, dolayısıyla bakılmakta olan davanın konusunu oluşturan uyuşmazlığın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu” sonucuna varmış olup, 2247 sayılı Kanun'un 19.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Serdar ÖZGÜLDÜR'ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU, Mehmet AKBULUT 'un katılımlarıyla yapılan 13.10.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan sorumluluk davasında davalılardan Elazığ Belediye Başkanlığı yönünden adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyasına ilişkin evrak da temin edilmek suretiyle, son görevsizlik kararını veren mahkemece, Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül Yiğit'in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ'ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : Dava, davacının sevk ve idaresindeki 23… ... plakalı motosiklet ile 23… ... plakalı aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazanın gerçekleştiği yolda, yol yapım çalışmaları olmasına rağmen, gerekli uyarı önlemlerini almayan davalı Belediye Başkanlığı'nın hizmet kusuru bulunduğunu iddia ederek uğradığı maddi ve manevi zararın davalı idareden tazmini istemi ile açılmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde, davacının 23.01.2009 günü sevk ve idaresindeki 23… ... plakalı motosiklet ile davalı M.Ö.'in kullandığı aracın çarpışması sonucu davaya konu kazanın meydana geldiği, dosyada bulunan 27.04.2011 tarihli ve 03.04.2012 tarihli bilirkişi raporları içeriğinden; olay günü kazanın meydana geldiği yolda, yol yapım çalışmaları yapıldığı, fakat seyir halindeki araçlar için gerekli uyarı önlemlerinin alınmadığı, bu nedenle kazanın meydana gelmesinde davalının hizmet kusurunun bulunduğunun belirtildiği, davacı tarafından da söz konusu raporlar referans alınmak sureti ile olayda davalının hizmet kusuru bulunduğu iddia edilerek, maddi ve manevi tazminat istemli iş bu davanın açıldığı, Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/428 Esas, 2012/328 Karar sayılı kararı ile davalı Elazığ Belediye Başkanlığı yönünden davanın görev yönünden reddine karar verdiği ve bu kararın Yargıtay 17.Hukuk Dairesi'nin 03.04.2014 gün ve 2013/5706 Esas, 2014/5028 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği; davacının bu kez yine aynı gerekçelerle davalı Elazığ Belediye Başkanlığı aleyhine idari yargı yerinde maddi ve manevi tazminat istemli dava açtığı, Elazığ 1.İdare Mahkemesi'nin 06.08.2014 gün ve 2014/938 Esas sayılı kararı ile; davada adli yargının görevli olduğunu belirterek, adli ve idari yargı yerleri arasında oluşan görev uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile 2247 sayılı Kanun'un 19.maddesi uyarınca dosyanın Mahkememize gönderilmesine karar verdiği anlaşılmıştır.
2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” ( Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147. )
Anayasa'nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi'nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun'dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa'ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa'nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi'nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Elazığ 1.İdare Mahkemesi'nce yapılan başvurunun kabulü ile, Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davalı Elazığ Belediye Başkanlığı yönünden verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Elazığ 1.İdare Mahkemesi'nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 20.09.2012 gün ve 2009/428 Esas, 2012/328 Karar sayılı birleşen Elazığ 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/70 Esas sayılı dava dosyasının GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE İLİŞKİN KARARIN KALDIRILMASINA, 13.10.2014 gününde Üye Eyüp Sabri BAYDAR'IN KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY :
Somut uyuşmazlıkta, davalı Belediyenin karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki ihmali sonucu zarara neden olan kazanın meydana geldiği iddia edilmektedir.
2918 Sayılı KTK'nın 10.md. "Belediyelerin yapım ve bakımından sorumlu olduğu yollan, trafik düzen ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, karayolu yapısında ve üzerinde yapılacak çalışmalarda gerekli tedbirleri almakla görevli" olduğuna işaret edilmiş,
TC Anayasası'nın 125 /son md. "idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu" kurala bağlanmış,
2577 Sayılı IYUK 2/1-b md. "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava çeşitleri arasında" sayılmıştır.
Bu durumda belediye sınırları içindeki yolun yapım, bakım ve onarmamın yapılmadığı nedeniyle doğan zararın tazmininin amaçlanmış olması karşısında, idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü esnada kişilere verdiği zararın ödetilmesine yönelik bulunan uyuşmazlık konusu davanın, olayda kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tespitinde esas alman idare hukuku kurallarına ve 2577 Sayılı IYUK 2/1 -b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Sayın çoğunluk, karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki ihmalden doğan zararda Adli Yargıyı görevli kabul eden görüşünde hukuki dayanak olarak 2918 Sayılı KTK 110/1 md. hükümlerini esas almıştır.
11.01.2011 gün 6099 Sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile 2918 Sayılı KTK 110. maddesine eklenen 1 .fıkra ile "işleteni veya sahibi devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil bu kanundan doğan sorumluluk davaları Adli Yargıda görülür... " hükmü getirilmiştir.
Sayın çoğunluk görüşünün aksine eldeki uyuşmazlık anılan yasa hükmü kapsamında kalmamaktadır.
Çünkü, 2918 Sayılı KTK 85.maddesinde açıkça belirtildiği gibi yasa motorlu araçların işletilmesinden doğan zararlar nedeniyle işletenin hukuki sorumluluğunu düzenlemektedir.
Yasa hükmünde geçen bu kanundan ve Adli Yargıda görülmesi gereken sorumluluk davaları, 2918 Sayılı Yasa'nın 85.maddesinde düzenlenen motorlu araçların işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı araç işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin davalardır.
Yasa değişikliğinden önce kamu araçlarının işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı kamu idaresinin sorumluluğunun hangi yargı kolunda görüm ve çözümü konusunda yasada bir düzenleme bulunmadığından İdari ve Adli Yargı organları arasında çıkan görev uyuşmazlıklarını sonlandırmak üzere sözü geçen yasa hükmü getirilmek suretiyle kamu araçlarının verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğunda 2918 Sayılı Yasa'nın amacına uygun olarak Adli Yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiştir.
2918 sayılı yasanın 110. maddesinde yapılan yasa değişikliğine ilişkin Hükümet gerekçesi de getirilen yeni hükmün bu nedenle maddeye eklendiğini teyit etmektedir.
Diğer taraftan, sayın çoğunluk 2918 sayılı yasanın 110. maddesi hükmünün iptali istemi ile Anayasa Mahkemesine açılan dava sonucunda verilen yorumlu red kararlarını, karara dayanak almakta ise de bu görüşe de itibar edilmesi mümkün değildir.
Zira; "T.C. Anayasasında, Anayasa Mahkemesinin iptal veya iptal talebinin reddi dışında yorumlu red kararı verebileceğine dair bir işaret yoktur. Tersine T.C. Anayasasının 153/2 maddesi "Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." hükmü böyle bir anlayışın benimsenmemiş olduğunun kanıtı olarak kabul edilebilir. Gerçi madde iptal kararlarından bahsetmektedir, ama Anayasa koyucunun amacının Anayasa Mahkemesinin kanun koyucu gibi hareket etmesini önlemek olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yorumlu red kararlarının ise diğer mahkemeleri, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlaması itibariyle bir çeşit pozitif kanun koyuculuk anlamına geldiğine şüphe yoktur. ( Türk Anayasa Hukuku Prof. Dr. Ergun Ozbudun. Sh. 440 vd. )
Hakkında yorumlu red kararı verilen bir kanun maddesi yürürlükte kalmaya devam eder. Dolayısıyla somut olaylara uygulanır. Somut olaylarda o maddenin ne anlama geldiğine, yani nasıl yorumlanacağına, bundan sonra da Anayasa Mahkemesi değil onu uygulayacak Mahkemeler karar verir. Anayasa Mahkemesinin yorumlu red kararı verirken yaptığı yorumunun diğer mahkemeleri bağlaması mümkün değildir. Bir kanun maddesinin nasıl yorumlanacağına onu uygulayacak olan Adli- idari ve Askeri Yargı organları karar verir. Anayasa Mahkemesi Adli, idari ve Askeri kollarının üst mahkemesi olmadığına göre bu yargı kollarındaki mahkemelere kendi yorumunu empoze etmesi mümkün değildir. O halde Anayasa Mahkemesinin verdiği yorumlu red kararlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu ifa edebilmeleri, diğer mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin bu yorumlarını benimsemelerine bağlıdır. Oysa hukukumuzda, Anayasa Mahkemesi kararlarında yapılan yorumlar diğer mahkemeleri bağlamaz. Zira Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı bu kararların hüküm fıkralarına münhasırdır. ( Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Kemal Gözler, sh. 444 ) Keza, Sayın çoğunluğun karan dayandırdığı T.C. Anayasasının 158. madde hükümlerininde uyuşmazlıkta uygulama yeri bulunmamaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen T.C. Anayasasının 158. maddesi açık hükmünden de anlaşıldığı üzere Anayasa Mahkemesi ile diğer yargı kolları arasında olumlu veya olumsuz görev uyuşmazlığının doğması halinde Anayasa Mahkemesi görüşünün üstün tutulacağına ilişkin düzenlemenin, uyuşmazlıkta Anayasa Mahkemesinin görevlilik veya görevsizlik kararının bulunmaması, diğer yargı kolları ile arasında bir görev ihtilafının çıkmaması nedeniyle uygulanması mümkün değildir.
Açıklanan gerekçelerle uyuşmazlıkta idari yargı görevli olup, benzer ihtilaflarda da idari yargının görevli olduğu Yargıtay 4, 11, 17 Hukuk Dairelerinin istikrarlı kararlarıyla Içtihad edildiği gibi Danıştay kararlarında da uyuşmazlıkta İdari Yargının görevli olduğu benimsenmiştir. ( Danıştay 10. Daire E 2011/11522, K 2012/5347 sayı, E. 2011/10856 ve K. 2013/670 Sayı, vs. )
Somut uyuşmazlıkta davanın karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki idarenin hizmet kusuruna dayanmasına,
2918 Sayılı Yasa'nın 110/1 md. motorlu araçların işletilmesinden doğan zararlardan dolayı işletenini hukuki sorumluluğunun Adli Yargıda görüm ve çözümünü düzenleme altına almasına,
Somut uyuşmazlığın anılan yasa hükmü kapsamında bulunmamasına,
Kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tespitinde, 2577 Sayılı İYUK 2/1-b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde İdari Yargının görevli olmasına göre,
Uyuşmazlıkta Adli Yargıyı görevli kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
Devamını Oku

İnşaat ( All Risk ) Sigorta poliçelerinden kaynaklı hasarlar

İnşaat ( All Risk ) Sigorta poliçeleri sigortalıya poliçe üzerine konulan bir çok kloz ile bir takım yükümlülükler yüklemektedir.Şirketten şirkete metni değişen bu klozlar genel de yurtdışında bulunan reasürörler tarafından genel olarak oluşturulmakta bu sebeple matbu klozlar inşaat işinin her olayda farklı bir özellik göstermesi nedeni ile uygulamada sigortalı ile sigorta şirketi arasında uyuşmazlıklara yol açabilmektedir.Aşağıda verilen emsal Yargıtay kararıda bu hususları somut olayda incelemiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2013/12223 K. 2014/14479 T. 25.9.2014


ÖZET : Dava, inşaat sigortası sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, aralarında inşaat mühendisi ve sigorta hukukçusu bulunan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, sözleşmedeki klozun tüm hükümlerinin tek tek incelenmesi suretiyle davacının projenin çizimi ve gerçekleştirilmesi sırasında gerekli tedbirleri alıp almadığının, dolayısıyla meydana gelen hasarın teminat kapsamında bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Sigorta poliçesinin "Toprak Kaymasına Bağlı Enkaz Kaldırma Klozu" klozuna göre, sigortalı malzemenin çıkarılması giderlerini aşan enkaz kaldırma giderleri ile gerekli ve yeterli önlemlerin zamanında alınmamış olması nedeniyle kayan ve bozulan setlerin inşası giderleri karşılanmaz. Davalı vekilince de mahkemece alınan bilirkişi raporunda, hasar bedeli tespit edilirken bu hükmün nazara alınmadığı yönünde itirazda bulunulmuş, alınan ek bilirkişi raporunda da davalı vekilinin bu itirazı karşılanmamıştır. Bu durum karşısında mahkemece, kabul şekli bakımından, hasarın teminat kapsamında kaldığı sonucuna varılması halinde, davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesi sırasında, davalının 111 numaralı kloz hükmüne dayalı itirazları karşılanmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması dahi doğru olmamıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 15/04/2013 tarih ve 2011/682-2013/167 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 23/09/2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili dinlenildikten sonra duraşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin yapımını üstlendiği ve davalı şirkete sigortalı bulunan inşaatta, 05/03/2010 tarihinde üst kotta yer alan TOKİ 24 Derslikli Görükle Lisesi inşaatından, yoğun yağış neticesi oluşan toprak ve çamur akıntısının inşaata girmesi sonucu hasar meydana geldiğini, davalı sigorta şirketinin, müvekkiline ait projenin uygulanması sırasında poliçenin 110 numaralı klozunda belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmediği gerekçesi ile tazminat ödemediğini, oysa müvekkilinin inşaatında hasar meydana gelmesinin sebebinin, üst kotta devam eden okul inşaatını yapan F... Çelik İnş. Ltd. Şti.'nin, inşaatının önüne herhangi bir önlem almadan kazıdan çıkan dolgu maddesini depolanması olduğunu, hasarın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını ileri sürerek, şimdilik 65.197,80 TL'nin hasar tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, somut olayda bir tedbir alınması gerekiyorsa bunun davacı tarafından değil, dava dışı TOKİ 24 derslikli lise inşaatını yapan şirket tarafından yapılması gerektiği, davacının tedbir alma yükümlülüğünün, rizikonun gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılabildiği andan sonra doğacağı, olayda rizikonun gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılabildiği bir hal olmayıp davacının alabileceği bir tedbirin de bulunmadığı, dolayısıyla meydana gelen zarardan poliçe kapsamında davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 48.604 TL'nin 05/03/2010 olay tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- ) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- ) Ancak dava, inşaat sigortası sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalı şirkete sigortalı inşaatının uğradığı hasar bedelinin teminat kapsamında bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa miktarının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır. Dava konusu sigorta poliçesinin "Yağış, Sel ve Seylap Riskleri İle ilgili Güvenlik Önlemlerine Ait Garanti Klozu" başlıklı 110 numaralı klozda, bu kapsamda meydana gelen zararların ancak, söz konusu projenin çizimi ve gerçekleştirilmesi sırasında gerekli emniyet tedbirlerinin alınması ön koşuluyla teminata dahil olduğu, gerekli emniyet tedbirlerinden kastın ise plan ve proje hazırlığı safhasında yapılan hesaplamalarda ve projenin uygulanması sırasında, sigortalı inşaat alanıyla ilgili tüm sigorta süresini kapsamak üzere 20 yıllık bir dönüşüm süresini dikkate alacak şekilde meteorolojik veri ve istatistiklerden yararlanmak olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla anılan kloz hükmü uyarınca yağış nedeniyle meydana gelen hasarın teminat kapsamında kalabilmesi, projenin çizimi ve daha sonra da uygulanması esnasında, maddede belirtilen gerekli emniyet tedbirlerinin alınmasına bağlıdır.
Mahkemece bu konuda görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda ise daha çok kurtarma tedbirlerinde söz konusu olabilecek ilkelerden hareketle gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün, rizikonun gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılabildiği andan sonra doğacağı bildirilmiş, ayrıca hasarın nedeninin yüksek kottaki inşaatı yapan dava dışı F... Çelik İnş. Ltd. Şti.'nin davacıya ait inşaat ile arasındaki alana toprak dolgu yapması olduğu, bu şirketin alması gereken tedbirleri almanın davacıdan beklenemeyeceği belirtilmiştir. Üst kotta inşaat yapan şirketin alması gereken tedbirleri almanın davacıdan beklenemeyeceği açık ise de dosyaya sunulan Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 20.07.2010 tarihli tespit bilirkişi raporunda, alt kottaki davacıya ait inşaatta gerekli önlemlerin alınması ( istinat duvarı yapılması ) halinde, üst kottaki kazı malzemesinin yapıya zarar vermeyeceği bildirildiği gibi bu şekilde bir dolgu malzemesi olmadığı halde, davacıya ait inşaatın bitişiğindeki zeytinlikten de davacı inşaatına doğrıı kaymalar olmuştur. Esasen dava konusu uyuşmazlıkta davacının kusurlu olup olmadığından ziyade, anılan kloz hükmü uyarınca gerekli tedbirleri alıp almadığı önemlidir.
O halde mahkemece, aralarında inşaat mühendisi ve sigorta hukukçusu bulunan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, anılan klozun tüm hükümlerinin tek tek incelenmesi suretiyle davacının projenin çizimi ve gerçekleştirilmesi sırasında gerekli tedbirleri alıp almadığının, dolayısıyla meydana gelen hasarın teminat kapsamında bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- ) Yine anılan sigorta poliçesinin "Toprak Kaymasına Bağlı Enkaz Kaldırma Klozu" başlıklı 111 numaralı klozuna göre, sigortalı malzemenin çıkarılması giderlerini aşan enkaz kaldırma giderleri ile gerekli ve yeterli önlemlerin zamanında alınmamış olması nedeniyle kayan ve bozulan setlerin inşası giderleri karşılanmaz.
Davalı vekilince de mahkemece alınan bilirkişi raporunda, hasar bedeli tespit edilirken bu hükmün nazara alınmadığı yönünde itirazda bulunulmuş, alınan ek bilirkişi raporunda da davalı vekilinin bu itirazı karşılanmamıştır.
Bu durum karşısında mahkemece, kabul şekli bakımından, hasarın teminat kapsamında kaldığı sonucuna varılması halinde, davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesi sırasında, davalının 111 numaralı kloz hükmüne dayalı itirazları karşılanmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması dahi doğru olmamış, kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) ve ( 3 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 25.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2014/4754 K. 2014/11262 T. 12.6.2014


ÖZET : Dava, inşaat All Risk Sigorta poliçesi ile sigortalanan işyerinde yaralanan işçiye davacı sigortalı yüklenici tarafından ödenen tazminatın davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da kazanın bakım devresinde meydana geldiği belirtilmiş ise de, meydana gelen iş kazasının saat kaçta vuku bulduğu dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Ayrıca bilirkişi tarafından hangi rizikoların bakım devresinde teminat kapsamında olduğu hususu incelenip değerlendirilmemiş, davalı Sigorta Şirketi bu yönden rapora itirazlarda bulunmasına rağmen ek rapor aldırılmadığı gibi mahkemece de bu husus tartışılmamıştır. Bu durumda mahkemece anılan hususun değerlendirilmesi ve gerektiğinde aynı bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişiden başka bir rapor alınarak, kazanın saat kaçta meydana geldiği, rizikonun inşaat süresinde mi yoksa bakım devresinde mi gerçekleştiği, bakım devresinde meydana gelmiş ise kazanın poliçe teminatı dahilinde olup olmadığının işbu poliçenin eki olan inşaat All Risk Sigortası ve 3. Şahıs Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları da incelenmek suretiyle belirlenmesi ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 23/10/2013 tarih ve 2012/440-2013/582 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili tarafından yapımı üstlenilen, davalı tarafından inşaat all risk poliçesi ile sigortalı otoyol inşaatında 28.09.2002 tarihinde meydana gelen iş kazasında bir işçinin yaralandığını, açılan tazminat dâvasının kesinleşmesi üzerine 13.06.2012 tarihinde müvekkilinin kusuruna isabet eden tutar için 24.365 TL ödeme yapıldığını, 2.500 USD muafiyet tenzilinden sonra kalan kısmın tahsili için davalı aleyhine başlatılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini, takibin devamını, davalı aleyhine % 20'den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunmuş, bakım devresinin başlaması nedeniyle rizikonun poliçenin vade tarihi içinde gerçekleşmediğini, gerekli güvenlik önlemleri alınmadığından zararın teminat kapsamında olmadığını, alacağın likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, meydana gelen iş kazasının poliçedeki 3. şahıs mali mesuliyet teminatı dahilinde olduğu, zamanaşımı süresinin rücu hakkının doğum tarihi ile başlayacağı, alacağın likit kabul edileceği gerekçesiyle, davanın kabulüne, icra dosyasına vaki itirazın iptaline, asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- )Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve 3. Şahıs Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları'nın 8. ve 9. ve 6762 sayılı TTK'nın 1292/1. maddeleri gereğince sigortalının aleyhine dava açıldığının derhal sigorta şirketine bildirilmiş olmasına ve 3. kişiye ödeme yapıldıktan sonra 15 gün içinde sigorta şirketine takip başlatılması nedeniyle zamanaşımı süresinin dolmamış olmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- )Dava, inşaat All Risk Sigorta poliçesi ile sigortalanan işyerinde yaralanan işçiye davacı sigortalı yüklenici tarafından ödenen tazminatın davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olup, davalı kazanın bakım devresinde meydana geldiğini, bakım devresinde meydana gelen iş kazasının ise teminat dışı olduğunu savunmuştur. Taraflar arasında düzenlenen poliçede inşaat süresi 28.09.1998-28.09.2002; bakım devresi ise 28.09.2002-28.09.2003 olarak gösterilmiş ve poliçenin sigorta süresi başlıklı 3.1 maddesinde poliçe ile verilen teminatın 28.09.1998 günü öğleyin saat 12.00'da başlatılacağı, 28.09.2002 günü öğleyin saat 12.00'de sona ereceği belirtilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da kazanın bakım devresinde meydana geldiği belirtilmiş ise de, 28.09.2002 tarihinde meydana gelen iş kazasının saat kaçta vuku bulduğu dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Ayrıca bilirkişi tarafından hangi rizikoların bakım devresinde teminat kapsamında olduğu hususu incelenip değerlendirilmemiş, davalı Sigorta Şirketi bu yönden rapora itirazlarda bulunmasına rağmen ek rapor aldırılmadığı gibi mahkemece de bu husus tartışılmamıştır. Bu durumda mahkemece anılan hususun değerlendirilmesi ve gerektiğinde aynı bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişiden başka bir rapor alınarak, kazanın 28.09.2002 günü saat kaçta meydana geldiği, rizikonun inşaat süresinde mi yoksa bakım devresinde mi gerçekleştiği, bakım devresinde meydana gelmiş ise kazanın poliçe teminatı dahilinde olup olmadığının işbu poliçenin eki olan inşaat All Risk Sigortası ve 3. Şahıs Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları da incelenmek suretiyle belirlenmesi ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Devamını Oku

Trafik kazasından dolayı askere rücu


Anayasal bir görev olan zorunlu askerlik sırasında askerin kusuru ile karıştığı bir trafik kazasında tazminat ödeyen askeri kurumların askere rücu işlemi halinde askerin ücretsiz olarak çalışması ve anayasa gereği bu görevi ifa ettiği düşünülerek tazminattan indirim yapılması gerektiği Yargıtay'ın aşağıdaki kararı ile belirlenmiştir.

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2013/16170 K. 2014/11570 T. 10.9.2014

ÖZET : Dava rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davacı, askerlik görevini yapan davalının askeri araçla seyri sırasında meydana gelen yaralamalı trafik kazası nedeniyle yaralanana ödenen maddi ve manevi tazminat miktarının yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, Anayasa'nın 72. maddesi gereği, hakkı olan askerlik ödevi sırasında kusuru ile zarara yol açmıştır. Hizmetin karşılığında ücret almaması ve anayasal ödevde bulunması dolayısıyla onun, tazminatın tümüyle sorumluluğu durumunda hakkaniyet öğesi, kapsam belirlemede dikkate alınmamış olma sonucunu doğurur. Şu durum karşısında anılan öğe değerlendirmeye katılarak tazminattan belirli bir indirim yapılmak üzere yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.

DAVA : Davacı Milli Savunma Bakanlığı adına İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili tarafından, davalı D. Y. aleyhine 14/12/2012 gününde verilen dilekçe ile rücuen alacak istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 18/07/2013 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- )Davalının diğer temyiz itirazına gelince;
Dava rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, askerlik görevini yapan davalının askeri araçla seyri sırasında meydana gelen yaralamalı trafik kazası nedeniyle İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/56 Esas ve 2009/460 Karar sayılı dava dosyasında yaralanan G. B.'a maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verildiğini ve hükmedilen tazminatın İdare tarafından İzmir 1. İcra Müdürlüğü'nün 2010/717 Esas sayılı icra dosyasına ödendiğini belirterek, söz konusu tazminatın ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ise, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Rücunun amacı, birlikte sorumlular arasında hakkaniyete göre denge kurmaktır. 818 sayılı BK'nun 50. maddesi, hâkimin takdirini temel almıştır. Anılan madde buyruğuna göre, ilgililerin birbirlerine karşı rücu hakları olup olmadığını ve varsa kapsamını hâkim takdir edecektir. Bu madde, her ne kadar birden çok kimselerin ortak kusurlarıyla zarar oluşturmalarını düzenlemiş ise de; onu izleyen 51. maddedeki birden çok kişilerin değişik hukuksal nedenlerden sorumluluğunda da belirtilen kural geçerlidir. Öyleyse, çok tipli teselsülde de hâkim, rücu kapsamını takdir durumundadır.
Kusur kapsam belirlemede etkin ise de hakkaniyet, onunla birlikte değerlendirilmesi gereken öğelerdendir. Davalı, Anayasa'nın 72. maddesi gereği, hakkı olan askerlik ödevi sırasında kusuru ile zarara yol açmıştır. Hizmetin karşılığında ücret almaması ve anayasal ödevde bulunması dolayısıyla onun, tazminatın tümüyle sorumluluğu durumunda hakkaniyet öğesi, kapsam belirlemede dikkate alınmamış olma sonucunu doğurur. Şu durum karşısında anılan öğe değerlendirmeye katılarak tazminattan belirli bir indirim yapılmak üzere yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) no'lu bentte belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının ( 1 ) no'lu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 10.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2014/1479 K. 2014/2528 T. 17.2.2014

ÖZET : Dava, trafik kazası sonucu uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece kurum yazıları gerekçe gösterilerek davalının %100 kusurlu olduğunun kabulüyle hüküm kurulmuş ise de, dosya kapsamında bulunan Askeri Savcılık dosyası ve dinlenen tanık beyanlarından kimin kırmızı ışıkta geçerek kural ihlali yaptığı hususu açıklığa kavuşmamıştır. Bu sebeple üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan rapor hüküm kurmaya elverişli olduğundan davalıların eşit kusurlu olduğunun kabulüyle her iki davalının da davacı idarenin maddi zararından sorumlu tutulması gerekir. Davalının açıklanan sebeplerle tam kusurlu olduğunun kabulüyle karar verilmesi yerinde değildir. Kusur, kapsam belirlemede etkin ise de hakkaniyet de onunla birlikte değerlendirilmesi gereken önemli öğelerdendir. Davalı , Anayasa'nın 72. maddesi gereği, hakkı olan askerlik görevi sırasında kusuruyla zarara yol açmıştır. Hizmetin karşılığında ücret almaması ve bu hizmetin anayasal bir görev niteliğinde olması nedeniyle, tazminatın tamamından sorumlu tutulması, hakkaniyet öğesinin kapsam belirlemede dikkate alınmamış olunması sonucunu doğurur. Şu durumda anılan öğe değerlendirmeye katılarak belirlenen tazminattan belirli bir indirim yapılması gereklidir.

DAVA : Davacı-karşı davalı Milli Savunma Bakanlığı vekili tarafından, davalı-karşı davacı E. G. ve davalı Y. B. aleyhine 7.3.2003 gününde verilen dilekçeyle maddi tazminat istenmesi üzerine ve davalı-karşı davacı E. G. tarafından davacı-karşı davalı Milli Savunma Bakanlığı aleyhine 2.4.2003 gününde verilen dilekçeyle maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl davanın Y. B.yönünden kısmen kabulüne, diğer davalı E. G. yönünden reddine ve karşı davanın reddine dair verilen 22.6.2006 tarihli kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı-karşı davalı Milli Savunma Bakanlığı vekili ve davalı Y. B. tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan raporla dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Tarafların diğer temyiz itirazına gelince;
Dava, trafik kazası sonucu uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. yerel mahkemece, asıl davanın Y. B. yönünden kısmen kabulüne diğer davalı E. G. yönünden reddine ve karşı davanın ise reddine karar verilmiş; karar, davacı Milli Savunma Bakanlığı ve davalı Y. B. tarafından temyiz edilmiştir.
Asıl davacı Milli Savunma Bakanlığı, 17.8.2002 tarihinde davalı er Y. B.'nın idaresindeki askeri araçla diğer davalı E. G.'in kullandığı aracın çarpışması neticesinde meydana gelen kazada davaya konu askeri araçta meydana gelen zararın davalılara ödetilmesini istemiştir.
Mahkemece, davaya konu kazada kırmızı ışık ihlalinin davalı Y. B. tarafından yapıldığı ve kazaya adı geçen davalının sebep olduğunun kabulüyle tespit edilen zararın davalı Y. B.dan tahsiline karar verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinde; mahkemece yargılama sırasında kusura dair olarak makine mühendislerinden oluşan bilirkişi heyetinden ve daha sonra Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinden rapor alındığı, ilk raporda, kazaya sebep olan her iki taraf tanıklarının da bulundukları aracın yeşil ışıkta geçtiklerini beyan ettikleri ve dosya kapsamıyla kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin tespit edilememesi sebebiyle davalıların eşit kusurlu sayılmaları gerektiğinin bildirildiği, Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinin hazırladığı kusur raporunda ise, kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin tespit edilemediği, kimin kırmızı ışıkta geçtiğinin kabulünün mahkemeye bırakılarak alternatifli rapor düzenlendiği ve kırmızı ışıkta geçen tarafın %100 kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, dosyaya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı ve Muhafaza Hizmet ve Bölük Komutanlığı'nın güzergah değiştirilmesine ve kavşaklarda araç, yaya yeşil kırmızı ışık arasında yolun genişliğine bağlı olarak değişen koruma sürelerine dair gönderilen yazılar gerekçe gösterilerek davalı Y. B.'nın kırmızı ışık ihlali yaptığının kabulüyle zarardan sorumlu tutulduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar mahkemece yukarda anılan kurum yazıları gerekçe gösterilerek davalı Y. B.'nın %100 kusurlu olduğunun kabulüyle hüküm kurulmuş ise de, dosya kapsamında bulunan Askeri Savcılık dosyası ve dinlenen tanık beyanlarından kimin kırmızı ışıkta geçerek kural ihlali yaptığı hususu açıklığa kavuşmamıştır. Bu sebeple üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan rapor hüküm kurmaya elverişli olduğundan davalıların eşit kusurlu olduğunun kabulüyle her iki davalının da davacı idarenin maddi zararından sorumlu tutulması gerekir. Davalı Y. B.'nın açıklanan sebeplerle tam kusurlu olduğunun kabulüyle karar verilmesi yerinde değildir.
3- Davalı Y. B.'nın diğer temyiz itirazına gelince;
Askerlik hizmeti sırasında verilen zararın davalıdan tahsili istenmektedir.
Kusur, kapsam belirlemede etkin ise de hakkaniyet de onunla birlikte değerlendirilmesi gereken önemli öğelerdendir. Davalı Y. B., Anayasa'nın 72. maddesi gereği, hakkı olan askerlik görevi sırasında kusuruyla zarara yol açmıştır. Hizmetin karşılığında ücret almaması ve bu hizmetin anayasal bir görev niteliğinde olması nedeniyle, tazminatın tamamından sorumlu tutulması, hakkaniyet öğesinin kapsam belirlemede dikkate alınmamış olunması sonucunu doğurur. Şu durumda anılan öğe değerlendirmeye katılarak belirlenen tazminattan belirli bir indirim yapılması gereklidir. yerel mahkemece açıklanan yönün gözetilmemesi doğru olmadığından karar bu sebeple de bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeple taraflar yararına, ( 3 ) numaralı bentte açıklanan sebeple davalı Y. B. yararına BOZULMASINA, tarafların diğer temyiz itirazlarının ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle reddine ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 17.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verild
Devamını Oku