Haksız eylemin unsurlarından birisi ve en önemlisi
de illiyed ( nedensenlik) bağıdır. Zararla eylem arasında nedensellik bağının
mevcut olması demek; zararın, eylemin bir sonucu olarak ortaya çıkması, yani
eylem olmadan zararın meydana gelmiyeceğinin muhakkak olarak görülmesi
demektir. Diğer bir deyimle, verilen zararın tazmin borcu doğurabilmesi için
zararın, kendisine tazmin mükellefiyeti bağlanan olayın bir sonucu olarak
görünmesi, bu ikisi arasında uygun bir neden - sonuç bağı bulunması gerekir.
Eylemle zarar arasında böyle bir bağın var olup olmadığı herşeyden önce mantık
kurallarına göre belirlenir. Bununla beraber mantıki illiyet bağı kesin ve
belirli olduğu hallerde dahi, eylemi işleyeni eyleminin bütün sonuçlarından
sorumlu tutmak adalet duygusuna aykırı olabilir. Bu konuda çeşitli nazariyeler
ileri sürülmüştür.
Bu nazariyeler biri de ( uygun illiyet nazariyesi)
dir. Uygun illiyet nazariyesi hem bilimsel görüşlerde baskın görüş olarak
benimsenmiş ve hem de gerek İsviçre ve gerekse Türk uygulamasında kabul edilmiş
bulunmaktadır.
Uygun illiyet nazariyesi uyarınca eylem, niteliği
itibariyle olayların doğal ve alışılmış ( mutad) akımına ve hayat denemelerine
( tecrübelerine) ve objektif olasılığı ( ihtimale) göre, meydana gelmiş olan
zarar türünden bir zararı doğurmaya elverişli ( salih) ise, o eylemle zarar
arasında uygun illiyet rabıtası var demektir. Diğer bir deyimle zarar arasında
uygun illiyet rabıtası var demektir. Diğer bir deyimle sonuç, niteliği
itibariyle eyleme ve olaya uygun olmalı, onun uygun bir sonucu olarak
görünmelidir. Eğer sonuç, olayların doğal akımına ve hayat denemelerine göre
beklenilmeyecek bir nitelikte ise, mantıki anlamda bir illiyet bulunmasına
rağmen eylemi işleyen bu türden anormal, atipik, illete uygun olmayan sonuçtan
dolayı sorumlu tutulamaz. ( Tuhr - Borçlar Hukukunun Ummumi Kısmı - Cevad Edege
çevrisi - Sayfa - 86 vd). ( K. Tunçomağı - Türk Borçlar Hukuku - Cilt I - Genel
Hükümler - 1976 Sayfa 450 vd). ( Tandoğan Türk Mes'uliyet Hukuku - 1961 - Sayfa
75 vd). ( Selim Kaneti - İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku Kararları
- Cilt I - 1968 - Sayfa 113 vd.ndaki F. M. Kararları). O halde, zararın
gerçekte başka şekilde meydana geldiği isbat edilirse, illiyet bağının
kesilmesi söz konusu olur. Çünkü tazmin borcu, illiyet bağının dışına çıkamaz.
Bu yön üzerinde kısaca durulduktan sonra, somut
olayın çözümüne etkisi olması bakımından meydana gelen ölüm hadisesinin kişide
zaten mevcut olan rahatsızlıktan dolayı meydana geldiği hadiseye konu trafik
kazasının çarptığı araçta maddi hasara yol açmayacak nitelikte hafif olduğu
ölümün kazanın hemen sonrasında meydana gelmediği kişinin önceden var olan
rahatsızlığının nüksetmesi ile ölüm olayının meydana geldiği açıktır. Uygun
illiyet nazariyesi uyarınca somut olayda ki eylem, niteliği itibariyle öndeki
araçta maddi hasara yol açmayacak nitelikte basit bir kazadır bu çeşit bir
kazadan beklenen olayların doğal ve alışılmış ( mutad) akımına ve hayat
denemelerine ( tecrübelerine) ve objektif olasılığı ( ihtimale) göre, meydana
gelmiş olan zarar türünden ölüm zararını doğurmaya elverişli ( salih) ise, o
eylemle zarar arasında uygun illiyet rabıtası var demektir
Borçlar Yasası gereğince, tazminatın biçimini ve
tutarını belirlerken, kusur yanında durumun özelliklerini de göz önünde tutmak
zorundadır. Bu özel durumlara; zarar görenin bölüşük kusuru, zarar tutarının
önceden saptanamaması, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, hak ve adalet
düşüncesi, olayın oluş biçimi, zarar görenin zararın artmaması için aldığı
önlemler, zarar görende var olan bedensel bir rahatsızlığın zarara etkisi gibi
olguların girdiği kabul edilmektedir.Vefat eden kişinin önceden var olan
rahatsızlığı doktorların tavsiyeleri düşünülür ise geride kalanlara sağlıklı
bir birey gibi destek vermesinin beklenmesi hayatın olağan akışına aykırıdır
Zira, destekten
yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan
zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki
yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki
dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde
yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem
sonucu desteğini yitiren kimse BK'nın 45/11. maddesine dayanarak uğradığı
zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına
hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi
yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
BK'nın 45.
maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir
durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine
dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen
sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku
bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse
destek sayılır.
O halde destek
sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir
biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Vefat eden kişinin kazadan
once var olan rahatsızlıkları yakınlarına maddi yönden destek olmayı değil
tersine yakınlarından sürekli bakım ile destek görmeyi gerektirecek
niteliktedir.